ABD'nin Anlaşmaları Bozmadaki Kötü Sicili

GİRİŞ: 15.03.2025 16:11      GÜNCELLEME: 15.03.2025 16:11
Rasthaber -  ABD yönetimi uluslararası anlaşmalardan çekilme veya sözünden dönme konusunda rekor sahibi olarak değerlendirilebilir. ABD, çıkarları tek taraflı olarak güvence altına alındığı takdirde uluslararası anlaşmalara bağlı kalır.

Uluslararası ilişkilerde müzakere ve anlaşma, iki veya daha fazla tarafın, başka çıkarlar elde etmek karşılığında kendi çıkarlarının bir kısmından vazgeçtikleri bir sözleşmedir. Ancak ABD, doğasında var olan zorbalık ve baskı nedeniyle, karşı tarafa hiçbir şey vermeden istediği her şeyi elde etme peşindedir.

Oyun teorisinde "sıfır toplamlı oyun" olarak adlandırılan anlaşma modelini benimseyen ABD diğer ülkelerle anlaşmaya zorlandığında kağıt üzerinde taviz verir, ancak bir süre sonra yükümlülüklerini yerine getirmez veya en sonunda anlaşmadan tamamen çekilir.

Sıfır toplamlı model: Bu modelde, taraflardan birinin kazancı doğrudan bir diğerinin kaybı anlamına gelmektedir.

Bu yazıda, yalnızca 21. yüzyılda ABD'nin çekildiği veya taahhütlerini yerine getirmediği bazı anlaşmalar veya antlaşmaları inceleniyor. ABD'nin çekildiği veya taahhütlerini ihlal ettiği tüm anlaşmaları tek bir maddeye sığdırmak mümkün olmayacaktır.

Açık Semalar Anlaşması (2020)

ABD, 2020 yılında Açık Semalar Antlaşması'ndan çekildi. Bu antlaşma, 1992 yılında Rusya ile ABD ve NATO ittifakı olan ülkeler arasındaki güven duygusunu güçlendirmesi amacıyla İsveç’in Helsinki şehrinde imzalanmıştır. Antlaşma içerisindeki ülkeler birbirlerinin hava sahasına silahsız uçuş yapabilmektedirler. Kasım 2000'de Rusya parlamentosu tarafından onaylanmasını müteakip 2 Ocak 2001 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Anlaşma taraflara birbirlerinin toprakları üzerinde gözlem amaçlı silahsız uçuş hakkı tanımaktadır. Taraf devletler uçuş yaptıkları ülkelerin topraklarının tamamındaki kuvvet tertiplenmelerini ve askeri aktivitelerini gözlemleyebilmekte ve önceden anlaşma kapsamında belirlenmiş çözünürlükte olması kaydıyla fotoğraflar çekebilmektedir. Anlaşma kapsamında devletler tek başına, diğer devletlerle veya üzerinde uçuş yapılan devletle müşterek uçuşlar gerçekleştirebilir.

2014 yılında ABD Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komitesi üyesi Mike Rogers, dönemin ABD Başkanı Barack Obama'ya, ABD hava sahasında yeni Rus uçaklarının kullanılması hakkının reddedilmesi çağrısında bulunmuştu.

Bu tür açıklamalar Rus gözlem uçuşlarının sürdürülmesinin bir bakıma kendi çıkarlarına zarar vereceğini düşünen Amerikalı askeri uzmanları ve yetkilileri tarafından defalarca dile getirildi.

Örneğin, Mart 2016'da Savunma İstihbarat Örgütü direktörü General Vincent Stewart, "Bu antlaşma, Rusya için kritik altyapımız, üslerimiz ve limanlarımız hakkında inanılmaz ve önemli bilgiler toplamasını sağlayacak." dedi.

Dolayısıyla "Rus tarafının gözetleme isteğinin artması" iddiası, ABD'nin Açık Semalar Antlaşması'ndan çekilmesinin gerekçesi olarak değerlendirilebilir. Aslında ABD'li yetkililerin açıklamalarını teknik ve siyasi olmak üzere iki kategoriye ayırmak mümkün.

Geri çekilmenin temel nedenleri arasında Washington'un Ruslara daha fazla bilgi verilmesini istemediği yönündeki teknik açıklamalar yer alıyor. Siyasi iddiaları da ABD'nin anlaşmadan çekilmesi için zemin hazırlayan bir senaryodur. Amerikan yetkililerinin Rus tarafının ihlalini duyurmadaki aceleciliği ve anlaşmadan çekilme konusunda ısrarcı olmaları Washington'ın önceden tasarlanmış çabalarını yansıtmaktadır.

Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması (2019)

Amerika Birleşik Devletleri 2019 yılında Soğuk Savaş döneminin en önemli anlaşmalarından biri olan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'ndan (INF) çekildi.

Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (Intermediate Nuclear Forces [INF]) Anlaşması 1987 yılında, ABD ve Sovyetler Birliği’nin 500 ila 5 bin 500 kilometre menzilli, karadan fırlatılan nükleer başlıklı ve konvansiyonel balistik ve seyir (kruz) füzelerini ortadan kaldırmalarını öngörmüş, bunun için de yerinde doğrulama denetimleri getirmişti. Bu anlaşma ile süper güçler ilk kez, nükleer silahların sayısını azaltma konusunda anlaşmışlardı. 1970’lerin ortasında Sovyetler Birliği SS-20 adlı, birden fazla başlık taşıyabilen orta menzilli füzeler konuşlandırmış ve Avrupa sahasında stratejik üstünlük elde etmişti. Buna karşılık bir çift aşamalı karar alan NATO, hem Sovyetler Birliği’ni silahların kontrolü müzakerelerine teşvik etmiş hem de Avrupa’ya, onu karşı tarafın stratejik üstünlüğüne karşı eşit hale getirecek orta menzilli nükleer başlıklı füzeler yerleştirmişti.

Washington’un kararına tepki gösteren Rusya Savunma Bakanı, ABD'nin çekilme nedeninin Çin ve Rusya'nın askeri gücünü artırması olduğunu, ABD'nin anlaşmayı kendi lehine görmediğini söylemişti.

BM İnsan Hakları Konseyi (2018/2025)

ABD, 2018 yılında Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi'nden çekildi.

İnsan hakları alanında faaliyette bulunan başlıca BM kuruluşu olan İHK, insan haklarının ve temel özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi ile insan hakları ihlallerinin incelenmesi bakımından önemli ve etkin bir forum oluşturmaktadır.

O dönemde ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Nikki Haley, Konsey'i "iki yüzlü ve kendisine hizmet eden bir kuruluş" olmakla suçladı.

Haley ayrıca Konsey'in "İsrail'e karşı kronik bir önyargısı olduğunu" iddia etti.

ABD Başkanı Donald Trump, göreve gelir gelmez ülkesini BM İnsan Hakları Konseyi’nden geri çeken başkanlık kararnamesini imzaladı.

ABD yönetimi, konseyin Siyonist rejim aleyhine yayınladığı İsrail karşıtı raporlar gerkçesiyle çekilme kararı aldığını bildirdi.

Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması NAFTA (2018)

NAFTA Antlaşması ABD, Kanada ve Meksika devlet başkanları Bush, Mulroney ve Salinas tarafından 12 Ağustos 1992'de Washington'da imzalanmıştır. Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA), ABD, Meksika ve Kanada arasında dört yılı aşkın müzakereler sonucunda imzalanarak 1 Ocak 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Donald Trump başkanlık yaptığı ilk dönemde ülkesini zarara uğrattığı gerekçesiyle anlaşmadan çekilebileceğini duyurmuştu. Kanada ve Meksika ile ticarette büyük açık veren NAFTA Trump tarafından "tarihin en kötü ticaret anlaşmalarından biri” olarak tanımlıyordu.

1994'ten bu yana yürürlükte olan ve Trump'ın talebiyle Ağustos 2017'de yeniden müzakereye açılan NAFTA, yaklaşık 1,5 yıl süren sert pazarlıkların ardından önemli değişikliklere uğramıştı.

Washington'dan gelen talep sonrası USMCA olarak adlandırılan yeni anlaşma, ABD Başkanı Trump, Kanada Başbakanı Justin Trudeau ve eski Meksika Devlet Başkanı Enrique Pena Nieto tarafından Kasım 2018'de Arjantin'deki G20 Zirvesi'nde imzalanmıştı.

Trudeau dahil olmak üzere birçok kişi tarafından "Yeni NAFTA" veya "NAFTA 2.0" şeklinde nitelenen anlaşma, bütün taraf ülkelerin parlamentolarınca onaylanması halinde yürürlüğe girebilecek.

İran Nükleer Anlaşması: Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP)

İran'ın nükleer faaliyetleri konusundaki Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşmanın ilki, 2015 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi (İngiltere, ABD, Çin, Fransa, Rusya) ile Almanya ve İran arasında imzalanmıştı.

Donald Trump'ın 2018'de ülkesini tek taraflı olarak anlaşmadan çekmesinin ardından İran'a yönelik ekonomik yaptırımlar tekrar uygulamaya konulmuştu. Bunun üzerine Tahran yönetimi nükleer faaliyetlerine aşamalı olarak geri dönmüştü.

Elbette bu anlaşma Trump'ın çekilmesinden önce bile İran'a herhangi bir ekonomik fayda sağlamıyordu. Trump'tan önceki Barack Obama yönetimi nükleer anlaşmayı sadece Amerikan tarafına yarar sağlayacağı şekilde ayarlamıştı.

Nisan 2017'de dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Kongre'deki bir duruşmada İran'ın anlaşmadan toplam faydasının yalnızca 3 milyar dolar olduğunu söyledi. İran Merkez Bankası Başkanlığı görevini yürüten Veliyullah Seyf de aynı yıl Bloomberg'e verdiği röportajda İran'ın KOEP anlaşmasından "neredeyse hiçbir şey" kazanmadığını itiraf etmişti.

Ancak Donald Trump, anlaşmanın Amerika için yeterli olmadığını, İran'ın bölgesel ve füze faaliyetlerinin de bunlara dahil edilmesi gerektiğini düşünüyordu.

İran'la 1955 Tarihli Dostluk Anlaşması (2018)

Trump yönetimi, Washington'un Tahran'la 1955'te imzaladığı 'Dostluk, Ekonomik Münasebetler ve Konsolosluk Hukuku' anlaşmasını iptal ettiğini açıkladı.

Bu hamle, Trump yönetiminin nükleer anlaşmadan çekilip yaptırımları yürürlüğe sokmasıyla ilgili Tahran'ın yaptığı başvuru hakkında Birleşmiş Milletler'e (BM) bağlı Lahey Uluslararası Adalet Divanı'nın kararını vermesinin hemen ardından geldi.

Aynı yıl Tahran, ABD'ye, İran Merkez Bankası'ndaki yaklaşık iki milyar dolarlık varlığa el koyması nedeniyle dava açtı.

Daha önce Lahey Mahkemesi, ABD'nin anlaşma şartlarına uymadığını ve İran'ın tazminat almaya hak kazandığını açıklamıştı.

UNESCO (2017)

ABD yönetimi, 2017 yılında İsrail karşıtı tutumu nedeniyle Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nden (UNESCO) çekileceğini duyurmuştu. 2018 yılında ABD, UNESCO'dan çekilme kararı aldığını bildirdi.

ABD Dışişleri Bakanlığı, konuyla ilgili yazılı açıklama yaparak, UNESCO'dan "İsrail karşıtı tutumu" ve "yapısal reform ihtiyacı" nedeniyle ayrıldığını belirtti. Bu adım, birçok ülke ve uluslararası örgütün ABD'yi yükümlülüklerini yerine getirmeyen bir ülke olarak görmesine yol açtı. Bu durum, küresel çapta Amerika'ya olan güveni azalttı.

Paris İklim Anlaşması (2017)

ABD'nin 2017'de Paris Anlaşması'ndan çekilmesi, Donald Trump yönetiminin en çok tartışılan kararlarından biriydi. Trump, Paris Anlaşması'nın ABD ekonomisine zarar vereceğini ve kömür, petrol ve gaz gibi sektörlerde iş kayıplarına yol açacağını savundu. Anlaşmanın diğer ülkelerin (Çin ve Hindistan gibi) yararına tasarlandığını ileri sürdü.

ABD, Trans Pasifik Ticaret Ortaklığı’ndan (TPP) Çıktı

ABD, Avrupa ile yürütülen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) müzakerelerini askıya aldı.

Trump, seçim kampanyasında vaadettiği üzere, Asya-Pasifik bölgesinde toplam 12 ülkenin dahil olduğu TPP anlaşmasından ABD'nin çekilmesi için bir başkanlık emri imzaladı.

Ocak 2017'de Trump, TPP'in "Kötü bir anlaşma" olduğunu ifade ederek, ABD'nin TPP'den ayrılması konusunda, "Bunu uzun süredir konuşuyorduk. Az önce gerçekleştirdiğimiz icraat Amerikalı işçiler için önemli" ifadesini kullandı.

TPP anlaşması ABD'nin eski başkanı Barack Obama tarafından iki yıl boyunca müzakere edilmiş, ancak ABD Kongresi tarafından onaylanmamıştı.

Libya 2011

Libya ve Kaddafi'nin nükleer programı, ABD'nin güvenilmez olduğunu ortaya sergiledi. Muammer Kaddafi, nükleer programlarına olan ilgisi nedeniyle yoğun diplomatik baskı altındaydı ve kendisine ABD ve Batılı müttefikleri tarafından çok sayıda yaptırım uygulandı. Bir yandan yaptırımlar, diğer yandan diplomatik baskılar uyguladı ve aynı zamanda bu ülkenin adı terör eylemlerine destek veren ülkeler listesine eklendi.

ABD, zaman zaman Libya hava sahasını ihlal ederek, mümkün olan her şekilde hava saldırılarıyla Kaddafi'nin bulunduğu yeri hedef almayı amaçlıyordu. Libya'ya yönelik baskıların başladığı 1979 yılından, iki ülke arasında resmi görüşmelerin başladığı 2001 yılına kadar Libya çeşitli yaptırımlara tabi tutuldu. Batı ile Libya arasında ilk ön görüşmeler 2001 yılında başlamış, 2003 yılında ise ABD'nin Irak'la girdiği savaşın da etkisiyle görüşmeler daha ciddi bir boyuta taşınmıştır.

O dönem Kaddafi, Amerikalıların tüm taleplerini kabul etmişti. Libya'nın nükleer cihazlarını imha edip başka bir ülkeye taşıması sırasında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) müfettişlerine tam ve sınırsız erişim hakkı tanımasını, aynı zamanda araştırma ve üretim de dahil olmak üzere tüm nükleer faaliyetleri durdurmasını talep etmişlerdi.

Nükleer programı nedeniyle baskı altında olan Libya, en sonunda Batı'ya nükleer programı konusunda bilgi vermek zorunda kalırken, ülkedeki El Kaide örgütü ile mücadelede Amerikalılarla tam işbirliği yapmak zorunda kaldı.

Amerika'nın tüm taleplerini yerine getiren Libya için bir dizi yaptırım kaldırıldı. Ancak CIA direktörü ve ABD'nin İsrail büyükelçisi, Libya'ya yönelik BM Güvenlik Konseyi yaptırımlarının kaldırılmasına şiddetle karşı çıktı ve bu ülkeye karşı her gün yeni suçlamalarda bulundu.

ABD ile yakınlaşmasından bir yıl sonra (2004) Libya, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'nı imzaladı. Ardından ABD'li ve İngiliz müfettişler silahları imha etmek üzere ülkeye girdi. O dönemde Libya kaynaklarına göre, Batı tarafına ülkenin altyapısı, stratejik ve hassas noktalarına dair bilgilere erişim verildi. Bunun yerine İngiltere, 2006 yılında Libya ile "Ortak Barış ve Güvenlik Mektubu" adı altında bir askeri anlaşma imzaladı ve Libya'ya saldırı olması halinde İngiltere'nin Libya'ya destek vermeyi taahhüt etti.

Amerikalılar iyi niyetlerini kanıtlamak için Libya ile ekonomik ve tabii ki petrol işbirliği anlaşmaları imzaladılar. Ancak bu anlaşmalar henüz tam anlamıyla uygulanmamışken Batı'nın vaatlerini yerine getirmemesi başladı. Sadece beş yıl sonra, ABD, uzun zamandır müttefiki olan İngiltere ile birlikte, artan halk protestoları nedeniyle Libya'ya hava saldırısı başlattı! Daha önce Libya'ya başka bir ülkenin askeri saldırısı halinde ülkeyi savunacağını taahhüt eden İngiltere, koalisyon veya NATO güçleri adı altında Libya'ya düzenlenen saldırıya bizzat katılmıştı. İngiliz dış politika yetkilileri aynı zamanda daha da ileri giderek, kriz sürdüğü sürece Libya'da kalacaklarını açıkladılar. Kaddafi böylece her şeyini kaybetti.

Anti Balistik Füze Anlaşması (2002)

Washington yönetimi, Haziran 2002'de Anti Balistik Füze Anlaşması’ndan (ABM) çekildiğini Rusya’ya resmen bildirdi.

ABD'nin bu anlaşmadan çekilmesi, uluslararası diplomasi ve silah kontrolü alanında en çok tartışılan icraatlarından biri oldu. ABD ile Sovyetler Birliği arasında 1972 yılında imzalanan anlaşma, silahlanma yarışının tırmanmasını ve stratejik istikrara yönelik tehditleri önlemek amacıyla füze savunma sistemlerinin sınırlandırılmasını amaçlıyordu.

ABD, anlaşmanın füze savunma sistemlerinin geliştirilmesini engellediğini ve Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerden gelebilecek füze tehditlerine karşı gerekli olduğunu ileri sürdü. ABD, Soğuk Savaş'tan sonra dünyanın değiştiğine ve farklı savunma tepkileri gerektiren yeni tehditlerin ortaya çıktığına inanıyordu.

Uluslararası hukuk açısından bakıldığında, ABD'nin Anti Balistik Füze Anlaşması'ndan çekilmesi, anlaşmanın kendi başına ihlali anlamına gelmiyordu; zira anlaşma, gönüllü çekilmeye olanak sağlayan bir mekanizmayı öngörüyordu. ABM Anlaşması'nın 15. maddesine göre, taraflardan her biri altı ay önceden bildirimde bulunmak suretiyle anlaşmadan çekilebiliyordu. ABD de bu süreci takip etti ve Aralık 2001'de anlaşmadan çekileceğini bildirdi.

Ancak bu girişim siyasi ve ahlaki açıdan işbirliği ruhunun ve stratejik istikrara olan bağlılığın ihlali olarak görüldü. Rusya dâhil pek çok ülke ve analist, bu hamleyi stratejik dengelere yönelik bir tehdit ve silahlanma yarışının tırmanması olarak değerlendirdi.

Kuzey Kore ile Nükleer Anlaşma (2002)

"Anlaşmalı Çerçeve" olarak bilinen nükleer anlaşma, 21 Ekim 1994'te dönemin ABD Başkanı Bill Clinton yönetimi ile Kuzey Kore arasında imzalandı. Bu anlaşma ABD Senatosu tarafından onaylanmadığı için bir antlaşma olarak değerlendirilmedi.

Bu belgenin imzalanmasının ardından ABD içinde belgeye karşı muhalefet başladı. "Anlaşmalı Çerçeve"yi  "haydut bir rejime" karşı bir taviz olarak gören hem Temsilciler Meclisi hem de Kongre, anlaşmanın uygulanmasını giderek zorlaştıran yasalar ve kararlar çıkarmaya başladılar. Pyongyang'a karşı toplam 52 yasa tasarısı sunuldu, bunlardan 52'si yasalaştı.

Kongre'nin kararları, Amerika'nın vaat edilen yakıtını teslim etme taahhüdünün sık sık gecikmelere yol açmasına neden olmuştu ve bu durum Kuzey Kore'yi öfkelendirmişti.

Ayrıca Bill Clinton yönetimi, Kuzey Kore'ye yönelik yaptırımların kaldırılması da dahil olmak üzere diğer taahhütlerini yerine getirme konusunda neredeyse hiçbir adım atmadı. Anlaşmalı Çerçeve hükümlerine göre ABD'nin Kuzey Kore'ye iki nükleer santral teslim etmesi gerektiriyordu, Clinton yönetiminin sonlarına doğru ilk santralin altyapısının betonu bile dökülmemişti.

2000 yılındaki seçim kampanyası sırasında George W. Bush, Kuzey Kore ile anlaşmayı iptal edeceğini vaad etti. İktidara geldiğinde, Clinton'ın Kuzey Kore'yi çökertmek için verdiği sözün henüz gerçekleşmemiş olması nedeniyle, Kuzey Kore'ye anlaşmadan çekilmesi yönünde baskı yapmaya çalıştı.

Birkaç ay sonra Bush, ABD istihbarat teşkilatlarının Kuzey Kore'nin gizli bir uranyum zenginleştirme programı yürüttüğünü ve bu nedenle nükleer anlaşmayı ihlal ettiğini gösteren kanıtlara sahip olduğunu duyurdu. Buna göre Washington'un bu anlaşmaya bağlı kalmayacağını duyurdu.

"Anlaşmalı Çerçeve" olarak bilinen nükleer anlaşma nihayet 2002 yılında çöktü.


tesnim

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM