İran medyası ve yetkililerinden sayın Fidan’ın
açıklamalarına eleştiriler, tepkiler ve suçlamalar gecikmedi. İran Dışişleri
Bakanlığı eleştiri ve uyarılarını paylaşmak maksadıyla Tahran’daki
Büyükelçimizi Bakanlığa davet etti. İran, başka ülkelere “keyfi için veya
huzursuzluk çıkarmak maksadıyla gitmediğini, İsrail işgallerini,
yayılmacılığını, tehditlerini ve katliamlarını durdurmak ve İsrail’den gelen
bölge devletlerini ve halklarını tehdit eden saldırılara karşı destek ve
dayanışma için” mücadele ettiğini iddia ediyor. Suriye meselesinin çözümü
için Türkiye ile işbirliği yaptığını, Astana sürecine destek
verdiğini beyan ediyor.
Filistin ve Lübnan direnişi için can suyu olan, İsrail’in
tarihi tamahları önünde set oluşturan Suriye (Esad) devletinin yıkılması
sonucunda İsrail’in Filistin, Lübnan ve Suriye’de askeri üstünlük kazanması,
topraklarının işgal edilmesi, 1973’ten bu yana tek karış Suriye toprağına
giremeyen İsrail’in bugün Şam şehrinin surlarına kadar ulaşması, İsrail için
tarihi bir fırsat yarattığını ve bunun sebebi olarak da AK Parti iktidarını
sorumlu tutuyor. İran ve AK Parti hükümetinin Suriye politikalarını eleştiren
yabancı medya, farklı zamanlarda, Suriye üzerinde açık ve topyekûn savaş kararı
alınıncaya kadar yani 2011’e kadar dünyanın en borçsuz, en çok üreten, en
güvenli ve farklı dinler ve mezhepler arasında birlikte yaşamayı en iyi
başarmış olan ülkelerden birisi olan Suriye’nin ekonomik abluka, ambargo,
finans ve ticaret blokları, ithalat-ihracat yasakları ile felç edildiğini iddia
ediyor.
TEKFİRCİLERİN SURİYE’YE TAŞINMASI
İran ve yabancı medya, Suriye’de hâsıl olanı sadece Esad’ın
rüşvet, fesat, iltimas, baskı, hukuksuzluk yönetimi ile izah edilemeyeceğini,
başta ABD, İngiltere, Fransa, İsrail, NATO devletleri, Ukrayna ve Türkiye’nin
sorumluluğunun belirleyici olduğunu beyan ediyor. Anadolu Ajansı 2015’te,
ardından birkaç gün önce Kırgızistan devlet başkanı, 20 binden fazla cihatçının
en mezhepçi ve en bağnaz terör örgütlerine katılmak için Suriye’ye
taşındıklarını söylüyor. İran ve yabancı gözlemciler bu tekfiri (kendisinden
olmayan herkesi kâfir ilan eden) Müslüman elbisesi giymiş binlerce modern
haçlının yabancı devletlerin yardımı, istihbaratın izni ve sevkiyatı,
işbirliği, silahlandırması, eğitmesi olmadan binlerce kilometre uzaklıktan
Suriye’ye taşınmaları mümkün olmazdı diyor.
‘ENGELLEMEZSEK TAHRAN’A GELİR’
Emperyalizm ve Siyonizm’in hedefinde olan Suriye devleti ve
ordusunun dağıtılması, ülkenin ABD ve İsrail tarafından işgal edilmesi, İran ve
Rusya’nın çekilmek zorunda kalması sadece Suriye’yi değil tüm bölge ülkeleri
ile İsrail ile direkt cepheden savaşan Filistinli, Lübnanlı, Yemenli direniş
kuvvetlerin ciddi zarar görmesine sebep oldu denilmektedir. İran devlet
erkânının birçok açıklamalarında ve medyasında “Emperyalist devletlerin
coğrafyamıza diktiği Siyonist İsrail zehrini ve düşmanlığını Kudüs’te, Beyrut’ta,
Şam’da, Bağdat’ta durdurmadığınız takdirde sıranın Tahran’a geleceğini, bu
yüzden komşu ülkelerle yakın işbirliği arzuladıklarını, bunun iç işlere
müdahale olarak değil aynı amaçlar uğruna mücadele eden kuvvetlerin ittifakı
olarak görülmeli” diyor. “Düşman İsrail, ABD veya İngiltere’nin yalnız hareket
etmediğini, İran ve İran’a komşu ülkelerde ayrılıkçı, mezhepçi, etnikçi terör
örgütlerini koruyup kolladıklarını ve her türlü imkânlarla beslediklerini”
söylüyor.
BENZERLİKLER
Burada ilginç bulduğum hususu paylaşayım; İran’ın bazı
devlet erkanı, medya ve çevrelerin argümanları ve iddiaları Türkiye’de bazı
devlet erkanı, medya ve çevrelerin argümanları ve iddialarıyla tersten çok
büyük benzerlikler arz etmektedir. Bu kesimler de İran’ın, 1979’da yaptığı Şii
İslam Devrimini ihraç ettiğini, Sünni ülkelerde Şii azınlığı kışkırttığını,
laik sistemlere düşman olduğunu, terör örgütleri ve yöneticileri olarak telakki
ettikleri Hizbullah, Esad, Haşdi Şabi, Ensarullah, HAMAS, Filistin sol örgütleri
üzerinden İsrail’e, ABD’ye, Avrupa devletlerine, Türkiye’ye, petrol zengini
Arap hanedanlıklarına tehdit oluşturduğunu, İranlıların da Pers (Fars veya
Farisi) İmparatorluğu hayali peşinde koştuğunu iddia ediyorlar. İran’ın Sünni
ve laik yaşam nefretinin Suriye ve Lübnan’da bariz yaşandığını, İran, Hizbullah
ve HAMAS gibi örgütlerin, imkân bulmaları halinde kendileri dışındaki örgüt ve
toplumsal yaşama bu derece müsamahakâr davranmayacakları tecrübe ile sabit
olduğunu söylüyorlar.
BU SIRADA İSRAİL MEYDAN OKUYOR
Türkiye ve İran arasında bu atışmalar ve dalaşmalar sürerken
İsrail’in devlet erkânı, medyası ve çevreleri kendi argümanları ve iddiaları
İran ve Türkiye’ye meydan okuyor: Suriye’de İran Şii İslam nüfuzunu, Lübnan
istikrarına zarar veren Hizbullah’ı zayıflattım diyor. Körfez devletlerini
tehdit eden Yemen Şiilerine had bildirdim, Arap Hanedanlıklarını korudum diyor.
Irak Şiilerin Suriye üzerindeki etkisini kırdım diyor. BAAS ve Esad yönetiminin
diktatörlüğünü, halkına zulüm eden ordusunu, kurumalar arasındaki iletişimini
felç ettim. İran komutanlarına, milis kuvvetlerine ağır darbeler indirerek,
Suriye muhalif örgüt mensuplarını silahlandırarak, hastanelerimde tedavi ederek
Suriye devrimine büyük faydalar ve katkılar sağladım diyor.
Bu sayede hem kendi ülkemin güvenliğini korudum hem de
mazlum Suriye halkının özgürlüğüne destek verdim. Ancak Erdoğan, devrimi ve
özgürlüğü Suriye halkından çaldı ve terör örgütü El-Nusra örgütüne verdi. Ahmet
Şara El-Kaide elbisesini soyup takım elbise ve kravat giymiş olabilir ama o
halen bir terörist ve HTŞ bir terör örgütüdür. Erdoğan tarafından desteklenen
bu örgüt Suriye’de Dürzilere, Alevilere, Hristiyanlara zulüm ediyor. Türkiye,
Suriye’yi işgal ve ilhak etmek istiyor. Destekçileri bunu açıkça propaganda
ediyorlar. Amaçları Suriye’de kalıcı askeri üsler inşa etmek. Erdoğan ve
tebaası yeniden Osmanlı İmparatorluğu hayaliyle yaşıyor, Suriye sahasını bu
hedef için laboratuvar olarak seçti, bu amaç uğruna HTŞ gibi bir terör örgütü
dahil tüm araçları mubah gördü diyor.
Türkiye’nin destek verdiği Şara-HTŞ yönetiminin kendisine
tabi Sünni olmayan Sünnileri dışladığını, Alevileri, Dürzileri, İsmail’i, Ezidi
mezhep mensuplarını ya sopa ile tedip etmek ya da devletin tüm kurumlarından
uzaklaştırılmış üçüncü sınıf ırgat zümre olarak muamelede bulunmak, Yahudi ve
Hristiyanları zimmet ehli (fidye ödeyen) olarak görüyor. Benzer zihniyetin
Türkiye’yi yönettiğini iddia ediyor. “Bugün Şam bir terör örgütünün işgali
altındadır. Bu örgüt sadece Suriye ve bölge için değil İsrail için de bir
tehdit oluşturacaktır. İsrail ve müttefikleri olarak, Hamaney Farisi Şii
İmparatorluğunu Suriye’den Erdoğan’ın Sünni Osmanlı İmparatorluğu için
çıkarmadık” diyor.
Not: Bir sonraki yazımızda SURİYE ÜZERİNDE İSRAİL-TÜRKİYE
Savaşı’nın vuku ihtimalleri bir tiyatro mu yoksa gerçekleşmesi muhtemel hakikat
mi değerlendireceğiz.
aydınlık