Suriye'nin Geleceğinde Türkiye'nin Konumuna Dair

GİRİŞ: 14.03.2025 12:32      GÜNCELLEME: 14.03.2025 12:32
Rasthaber -  Suriye'de Baasçı yönetimin yıkılması ve HTŞ Terör Çetelerinin yönetimi ele geçirmesi ardından Direniş Cephesinin bu ülkeden çekilmesiyle sadece bu ülkede değil tüm bölgede dengelerin değiştiği söylenebilir.

 Rusya, İran ve Hizbullah'ın Suriye'den çekilmesi ardından dengeler bozulunca meydan ABD'ye kaldı ve bu ülkenin geleceği ABD-İngiltere-İsrail üçlüsü tarafından ipotek altına alındı.

Türkiye hükümeti her ne kadar El Kaide ve IŞİD artığı eski adı Nusra olan İdlip'te yuvalanmış HTŞ terör çetelerinin Şam'ı ele geçirmesinin baş destekleyicilerinden biri olarak Suriye'deki nüfuzunu artırdığını iddia etse de meydandaki durum hiç de bunu onaylar nitelikte değildir.

Suriye'de son bir hafta içerisindeki gelişmeler bu cümleden olarak Alevl katliamı, HTŞ-SDG anlaşması, Dürzilere imtiyaz sinyali vb sadece Suriye değil Türkiye'nin de aleyhine gelişmektedir.

Türkiye Dışişleri ve Savunma Bakanları ile MİT başkanının son gelişmeler ardından apar topar Şam'a gitmeleri de duyulan kaygının ve Suriye denkleminden dışlanıldığının işaretleridir.

Açıkcası Türkiye hükümeti Suriye'de yanlış ata oynadığını yavaş yavaş farketse de ABD bulduğu fırsatı değerlendirmekten bir an bile geri kalmıyor. Türkiye'nin Suriye'deki dostları istemedikleri için değil birtakım zaaflarından dolayı bu gidişatı durduracak ve Türkiye'yi yardıma davet edecek güçten yoksundur.

Türkiye'nin Astana Sürecini kendi çıkarları için yeterli bulmayarak eski dengeyi bozması,  bölgesel çözüm yerine tek başına veya bölge dışı güçlerle koordinasyon oluşturması kendine bir yarar sağlamadığı ve sağlamayacağı gibi bir yerde ABD'nin ve İsrail'in gücüne güç katmasına ortam hazırlamıştır maalesef.

Çünkü; Geçen bu üç ay içerisinde oluşan ortamı fırsat bilen Siyonist Rejim Suriye'nin askeri alt yapısını imha etti, stratejik bölgelerini işgal etti, Durzilerin yaşadığı güney bölgelerinde tampon bölge oluşturdu, SDG'nin(gerçekte ise YPG) kontrolündeki Kuzey-Doğu bölgesindeki Kürt oluşumuna yasallık kazandırdı, İsrail'in Fırat'a kadar koridor açma (Davut Koridoru)faaliyetlerini kolaylaştırdı ve bu işgalci rejimin her geçen gün de saldırılarını artırmasının yolunu açtı.

Terörist kimliğinden ötürü uluslararası alanda meşruiyet/yasallık kazanma peşinde olan HTŞ yönetimi ABD'nin kucağına oturmuş bulunuyor. ABD'nin onayı olmadan Suriye'de tahakkümünü  sürdüremeyeceğini bildiği için de ABD'nin her dediğine, taleplerine uymak zorundadır. ABD'nin taleplerinin başında ise baş düşmanı İran Hizbullah ve genel olarak Direniş Cephesinin bu ülkeyle her türlü ilişkisinin sadece şimdi değil gelecekte de engellenmesi, İsrail'in güvenliğinin sağlanması, Suriye üzerinde daimi olarak söz sahibi olmak için Kürtlerin yönetime ortak edilmesi, böylece başta Türkiye olmak üzere Kürt bölgelerinde Kürtler aracılığıyla nüfuzunu artırma planları yapması ve nihayet Batı Asya üzerinde yeniden sultasını güçlendirmesi sayılabilir.

ABD için problemli, yasallık arayan, kendine muhtaç böyle bir Çete liderinin Suriye'de işbaşına geçirilmesi bulunmaz bir nimet ve fırsattır. Colani gibi bir teröristin işbaşında tutulması ABD'nin işine yarıyor. Onun karanlık geçmişinin, katliamcı, tekfirci/mezhepçi olmasının  hiçbir önemi yoktur. ABD herhangi bir ülke liderinin insanlığına, demokrat olmasına, insan haklarına saygı duymasına  değil çıkarlarına ne kadar hizmet edeceğne bakar. Kendi uğursuz hedeflerine hizmet ettiği sürece  Colani'yi yönetimde tutacak ve çizdiği daire dışına çıkmak cüretinde bulınduğu an da onu temizlemekten, yerine başka bir kukla geçirmekten de çekinmeyecektir. Zaten terörist kimliği onun ortadan kaldırılması için daima geçerli bir nedendir. Ya ömür boyu emirlere uyacak ya da daimi müttefiki terör rejimi İsrail tarafından günü geldiğinde hakkından gelinecektir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında Türkiye hükümetinin ABD-İngiltere- İsrail üçlüsü tarafından nasıl çırak çıkarıldığı daha iyi anlaşılır.

Görünürde ve teoride Suriye'de Türkiye hükümeti müttefiki veya Türkiye'ye uyumlu bir lider veya bir grup işbaşındadır. Ama açıkca görüldüğü üzere Colani'nin ipleri  pratikte  ABD-İngiltere- İsrail üçlüsünün elindedir ve hep böyle olacaktır.

Sırtında yumurta küfesi taşımak  misali bir terör çetesi rejimi ile müttefik olmak Türkiye için sadece bir vebaldir.

Çünkü;

1-Bu terör sabıkalı lider ve çeteleri tekfirci zihniyetten asla arınamaz, kurtulamazlar ve Suriye'nin sahil bölgelerinde yaptıkları katliamlarla bu mahiyetlerini bir kere daha ispatladılar. Sakal kısaltmakla, takım elbise giyip kravat takmakla zihniyet değişmez ve gerçekte böyle bir niyetleri de yoktur. Alevi katliamının Türkiye'ye yansımaları düşünüldüğündan daha tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

2- Colani çete rejimi Suriye'de işbaşında olduğu sürece Kürt meselesi Türkiye'nin ve bölge ülkelerinin ve Kürtlerin menfaatleri doğrultusunda  çözülmeyecek. Bilakis ABD-İngiltere-İsrail üçlüsünün uğursuz planlarıyla Kürt sorunu daha da derinleşecek ve uzun sürede Türkiye'de birtakım kırılmalara, bölünmelere ortam hazırlayacaktır.

3- Colani Çete Rejimi uzun sürede  ihtiyacı ve mahiyeti gereği Suudiler gibi ABD 'den emir alan Arap Rejimlerinin  etkisinde kalacak ve yine ABD sultası altına girecektir. Türkiye hükümeti yine umduğunu bulamayacaktır. Buna Türkiye'de tekfircilik/mezhepçilik karşıtı bir hükümet değişikliği ihtimalini de eklersek iki ülke arasındaki ilişkilerin  vehameti tasavvur bile edilemez.

Özetlersek ilk günden itibaren söylendiği üzere Colani Çete Rejimi, ABD-İngiltere-İsrail üçlüsünün planları ve oyun kuruculuğu ile işbaşına getirilmiş olup, yasallık kazanmak için bu üçlünün emirleri dışına çıkamaz. İsrail'in saldırıları ve ülkeyi işgali karşısında lal olan, Kürtlerle ilişkilerde ABD'nin çizdiği rotada yürüyen, pan Arabist, mezhepçi rejimlerin yardımına muhtaç bu çete lideri ve rejiminin  Suriye'nin toprak bütünlüğü  ve bağımsızlığını sağlaması mümkün beklenmemelidir. Bu çete rejiminin başta Türkiye olmak üzere komşu Müslüman ülkelerle iyi ilişkiler kurmasına oyun kurucu efendileri izin vermez.

SDG(PKK uzantısı PYG) ile apar topar yapılan çerçeve anlaşması bunun en açık örneğidir. Bu anlaşma Alevi katliamı sonrasında iktidarını korumak için ABD'ye verilmiş bir ödündür.  ABD Suriye'de ortaya çıkacak her halk direnişini, her mezhepçi katliamı görmezden gelme karşılığında yeni tavizler koparacaktır.

Türkiye'yi yakından ilgilendiren HTŞ-SDG müphem/belirsiz çerçeve anlaşmasında bile Türkiye devletinin devre dışı bırakılması bunun en açık örneğidir. Suriye'ye biçilen gelecek, kurulması planlanan rejim, özerklik, federasyon vb adlar altında oluşturulacak bölgeler Suriye'nin parçalanması ve Siyonist rejime kolayca yem edilmesi demektir.

 Bunun için bu kukla çete rejimini desteklemek de dahil 2011 yılından beri Suriye konusunda sürdürülen hatalardan  bir an önce vazgeçilmesi başta Türkiye olmak üzere Suriye'nin ve komşu bölge  ülke ve halklarının menfaatine olacaktır.

Ziya Türkyılmaz

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM