Rusya, İran ve
Hizbullah'ın Suriye'den çekilmesi ardından dengeler bozulunca meydan ABD'ye
kaldı ve bu ülkenin geleceği ABD-İngiltere-İsrail üçlüsü tarafından ipotek
altına alındı.
Türkiye hükümeti her ne kadar El Kaide ve IŞİD artığı eski
adı Nusra olan İdlip'te yuvalanmış HTŞ terör çetelerinin Şam'ı ele geçirmesinin
baş destekleyicilerinden biri olarak Suriye'deki nüfuzunu artırdığını iddia
etse de meydandaki durum hiç de bunu onaylar nitelikte değildir.
Suriye'de son bir hafta içerisindeki gelişmeler bu cümleden
olarak Alevl katliamı, HTŞ-SDG anlaşması, Dürzilere imtiyaz sinyali vb sadece
Suriye değil Türkiye'nin de aleyhine gelişmektedir.
Türkiye Dışişleri ve Savunma Bakanları ile MİT başkanının
son gelişmeler ardından apar topar Şam'a gitmeleri de duyulan kaygının ve
Suriye denkleminden dışlanıldığının işaretleridir.
Açıkcası Türkiye hükümeti Suriye'de yanlış ata oynadığını
yavaş yavaş farketse de ABD bulduğu fırsatı değerlendirmekten bir an bile geri
kalmıyor. Türkiye'nin Suriye'deki dostları istemedikleri için değil birtakım
zaaflarından dolayı bu gidişatı durduracak ve Türkiye'yi yardıma davet edecek
güçten yoksundur.
Türkiye'nin Astana Sürecini kendi çıkarları için yeterli bulmayarak eski dengeyi bozması, bölgesel çözüm yerine tek başına veya bölge dışı güçlerle koordinasyon oluşturması kendine bir yarar sağlamadığı ve sağlamayacağı gibi bir yerde ABD'nin ve İsrail'in gücüne güç katmasına ortam hazırlamıştır maalesef.
Çünkü; Geçen bu üç ay içerisinde oluşan ortamı fırsat bilen Siyonist Rejim Suriye'nin askeri alt yapısını imha etti, stratejik bölgelerini işgal etti, Durzilerin yaşadığı güney bölgelerinde tampon bölge oluşturdu, SDG'nin(gerçekte ise YPG) kontrolündeki Kuzey-Doğu bölgesindeki Kürt oluşumuna yasallık kazandırdı, İsrail'in Fırat'a kadar koridor açma (Davut Koridoru)faaliyetlerini kolaylaştırdı ve bu işgalci rejimin her geçen gün de saldırılarını artırmasının yolunu açtı.
Terörist kimliğinden ötürü uluslararası alanda
meşruiyet/yasallık kazanma peşinde olan HTŞ yönetimi ABD'nin kucağına oturmuş
bulunuyor. ABD'nin onayı olmadan Suriye'de tahakkümünü sürdüremeyeceğini bildiği için de ABD'nin her
dediğine, taleplerine uymak zorundadır. ABD'nin taleplerinin başında ise baş
düşmanı İran Hizbullah ve genel olarak Direniş Cephesinin bu ülkeyle her türlü
ilişkisinin sadece şimdi değil gelecekte de engellenmesi, İsrail'in
güvenliğinin sağlanması, Suriye üzerinde daimi olarak söz sahibi olmak için
Kürtlerin yönetime ortak edilmesi, böylece başta Türkiye olmak üzere Kürt
bölgelerinde Kürtler aracılığıyla nüfuzunu artırma planları yapması ve nihayet
Batı Asya üzerinde yeniden sultasını güçlendirmesi sayılabilir.
ABD için problemli, yasallık arayan, kendine muhtaç böyle
bir Çete liderinin Suriye'de işbaşına geçirilmesi bulunmaz bir nimet ve
fırsattır. Colani gibi bir teröristin işbaşında tutulması ABD'nin işine
yarıyor. Onun karanlık geçmişinin, katliamcı, tekfirci/mezhepçi olmasının hiçbir önemi yoktur. ABD herhangi bir ülke
liderinin insanlığına, demokrat olmasına, insan haklarına saygı duymasına değil çıkarlarına ne kadar hizmet edeceğne
bakar. Kendi uğursuz hedeflerine hizmet ettiği sürece Colani'yi yönetimde tutacak ve çizdiği daire
dışına çıkmak cüretinde bulınduğu an da onu temizlemekten, yerine başka bir
kukla geçirmekten de çekinmeyecektir. Zaten terörist kimliği onun ortadan kaldırılması
için daima geçerli bir nedendir. Ya ömür boyu emirlere uyacak ya da daimi
müttefiki terör rejimi İsrail tarafından günü geldiğinde hakkından
gelinecektir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında Türkiye hükümetinin
ABD-İngiltere- İsrail üçlüsü tarafından nasıl çırak çıkarıldığı daha iyi
anlaşılır.
Görünürde ve teoride Suriye'de Türkiye hükümeti müttefiki
veya Türkiye'ye uyumlu bir lider veya bir grup işbaşındadır. Ama açıkca
görüldüğü üzere Colani'nin ipleri
pratikte ABD-İngiltere- İsrail
üçlüsünün elindedir ve hep böyle olacaktır.
Sırtında yumurta küfesi taşımak misali bir terör çetesi rejimi ile müttefik
olmak Türkiye için sadece bir vebaldir.
Çünkü;
1-Bu terör sabıkalı lider ve çeteleri tekfirci zihniyetten
asla arınamaz, kurtulamazlar ve Suriye'nin sahil bölgelerinde yaptıkları
katliamlarla bu mahiyetlerini bir kere daha ispatladılar. Sakal kısaltmakla,
takım elbise giyip kravat takmakla zihniyet değişmez ve gerçekte böyle bir
niyetleri de yoktur. Alevi katliamının Türkiye'ye yansımaları düşünüldüğündan daha
tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
2- Colani çete rejimi Suriye'de işbaşında olduğu sürece Kürt
meselesi Türkiye'nin ve bölge ülkelerinin ve Kürtlerin menfaatleri
doğrultusunda çözülmeyecek. Bilakis
ABD-İngiltere-İsrail üçlüsünün uğursuz planlarıyla Kürt sorunu daha da
derinleşecek ve uzun sürede Türkiye'de birtakım kırılmalara, bölünmelere ortam
hazırlayacaktır.
3- Colani Çete Rejimi uzun sürede ihtiyacı ve mahiyeti gereği Suudiler gibi ABD 'den emir alan Arap Rejimlerinin etkisinde kalacak ve yine ABD sultası altına girecektir. Türkiye hükümeti yine umduğunu bulamayacaktır. Buna Türkiye'de tekfircilik/mezhepçilik karşıtı bir hükümet değişikliği ihtimalini de eklersek iki ülke arasındaki ilişkilerin vehameti tasavvur bile edilemez.
Özetlersek ilk günden itibaren söylendiği üzere Colani Çete
Rejimi, ABD-İngiltere-İsrail üçlüsünün planları ve oyun kuruculuğu ile işbaşına
getirilmiş olup, yasallık kazanmak için bu üçlünün emirleri dışına çıkamaz.
İsrail'in saldırıları ve ülkeyi işgali karşısında lal olan, Kürtlerle
ilişkilerde ABD'nin çizdiği rotada yürüyen, pan Arabist, mezhepçi rejimlerin
yardımına muhtaç bu çete lideri ve rejiminin
Suriye'nin toprak bütünlüğü ve
bağımsızlığını sağlaması mümkün beklenmemelidir. Bu çete rejiminin başta
Türkiye olmak üzere komşu Müslüman ülkelerle iyi ilişkiler kurmasına oyun
kurucu efendileri izin vermez.
SDG(PKK uzantısı PYG) ile apar topar yapılan çerçeve
anlaşması bunun en açık örneğidir. Bu anlaşma Alevi katliamı sonrasında
iktidarını korumak için ABD'ye verilmiş bir ödündür. ABD Suriye'de ortaya çıkacak her halk
direnişini, her mezhepçi katliamı görmezden gelme karşılığında yeni tavizler
koparacaktır.
Türkiye'yi yakından ilgilendiren HTŞ-SDG müphem/belirsiz
çerçeve anlaşmasında bile Türkiye devletinin devre dışı bırakılması bunun en
açık örneğidir. Suriye'ye biçilen gelecek, kurulması planlanan rejim, özerklik,
federasyon vb adlar altında oluşturulacak bölgeler Suriye'nin parçalanması ve Siyonist
rejime kolayca yem edilmesi demektir.
Bunun için bu kukla çete rejimini desteklemek de dahil 2011 yılından beri Suriye konusunda sürdürülen hatalardan bir an önce vazgeçilmesi başta Türkiye olmak üzere Suriye'nin ve komşu bölge ülke ve halklarının menfaatine olacaktır.
Ziya Türkyılmaz