Dünyamız Yeni bir ateş çemberine bürünmek üzeri bu ateş
öylesine ki hiçbir kimse kendini bu ateş çemberi dışına bırakacak ne hali ne de
yapısı mevcut.
Dünyamız insanlığın insanlıktan çıkmasını kabullenmiyor ve
hazmedemiyor, dünyamız varlığından bu yana insanlığın insanlıktan çıktığı her
anda bir temizlik yapmıştır. Bu temizlik
yalanın kaosun zulmün anarşinin adaletsizliği ahlaksızlığı ve putperestliği
doruk noktasına çıktığında gerçekleşmiştir.
Her zaman iki saf vardır, 1-) Hakikat safında olanlar 2-)
sahtekarlar zalimler, kan dökenler tarafında olanlar.
Dünyamızda zulmün, ihanetin, kan dökmenin, adaletsizliğin,
yalanın, putperestliğin, açgözlülüğün benciliğin tavan yaptığında o denlide
anarşi, isyankarlık, zenginlikte açlık, ahlaksızlık, zulme seyirci olmak ve de
Allah'ın adıyla insanları kandırmak ve saptırmak ta artmıştır.
Hakikat aşikardır, gerçekler bir güneş gibi parlamaktadır
insanların kendilerini kandırmak için aradıkları yalanlı & dolambaçlı
yolları yaratmak için icat ettikleri yeni yeni terimler ve kelimeler arkasına
sığınmak ve kendilerini temize çıkarmak için buldukları sapıklıklar da
ortadadır. Artık güneş çamurla sıvanacak durumda hiç değildir.
Dünyamız kendi safını bilmektedir, çünkü o, Allah'ın kurduğu
bir kanun üzerindedir. Allah kendi kurduğu kanunda hiçbir zaman değişiklik
yapmaz fakat insanlar bunu değiştirmek için çok caba harcalar, buda Allah'ın
insana verdiği “hür iradesinin” neticesidir. Çünkü Allah, insana verdiği hür
iradede kendi tasarrufunu kullanmaz fakat insanın kendisine belirlemiş olduğu
kaderi de bilir ve belirler. Allah, insana rızkı için garanti vermiştir, fakat
imanı/inancı için değil. Safların ayrışımı da buradan gelmektedir.
Burada yazımın konusuna gelirsem, Konu, Suriye’deki olan
gelişmeler ile ilgilidir çünkü büyük ateşin fitil Suriye’de yakılmıştır. Vahim
olan ise, Beka sorunu! beka sorunu! diyerek biz, yanacak olan ateşin fitilini
yakmada çok büyük bir rol oynamamızdır. Dahada vahimi, bunu “İslamcı” adıyla
sahnede rol alan yönetim ve de çevresine devşirdiği kalitesiz, medyatik ve
parayal hoparlörlük yapan trollerin insanlarımız yanlış yönlendirmek için
harcadıkları çabalardır.
Suriye'deki ateş, Tevhid inancı ile Tehvid inancı arasında
ki çatışmadır. Daha da açıklarsam Tek Allah olan inanca “Hakikat” karşı,
müşriklik, putperestlik (ırkçılık, kavmiyetçilik) olan “Batıl” savaşıdır.
Bu konu ile ilgili ilk yazımı Suriye’deki olayların ilk
başladığında maddeler halinde yazmıştım ve NATO’ya (ABD & GB) güvenerek
(sözüm ona BOP eş başkanlığı) yaptığımız hatamızın bize çok pahalıya mahal
olacağını ve büyük bir ateş çemberinin içine çekildiğimizi vurgulamıştım.
NATO’nun hedefi bizi korumak değilken, AB, bizi hiç bir
zaman kendi putperest kulübüne almayacaklarını bilirken, onlar, halk ve kültür
olarak bizlerin onlardan ayrıştığımızı çok iyi bilirken ve aksine bizlerin ise
onlara benzemek için uğraşıp onların pisliklerini temizlemeye çalışırken ve en
son zamanlarda kendi insan hakları ve adaleti beyanlarının ve demokrasinin
insanlığı sömürmek için uydurdukları bir yalan olduğunu Filistin’de olan
vahşette seyirci kalarak ve destekleyerek apaçık kendini gösterdiğini görerek
ve buna rağmen yine de BOP projesinin büyük orta doğu Siyonist devletini kurmak
olduğunu bildiğimiz ve ekranlarda ülke yönetimin başı tarafından tekrarlandığı
halde neden düşmanımız tarafından/yanında yer aldık/seçtik ve ülkemize ve
bölgemize huzur getrime yerine şeytana ortaklı ettik ???
Bizler neden GB & ABD ve Siyonist yapını sözcülüğünü
Esad Suriye’sine yaptık? Neden GB ve ABD’nin elliyle eğitilmiş terörist
gruplarına lojistik destek verdik? O, terörist grupların sahibi bizler değiliz çünkü
kendi dış & iç politikamızı o terörist grupların sahipleriyle belirliyoruz
ve o terörist grupların ihtiyaçları doğrultusunda onlara destek vermemiz için
bize yön veriyorlar ve yol açıyorlar. Buradaki en kritik konu, ülkemizi yöneten
İslamcı hükümetini ve çevrelerinin İslam karşı İslam düşmanlarıyla birlik
olması ile bu gerçekleşiyor.
Uygulana dış politika çok açık, sözde karşı fakat amelde birliktelik;
“Kahrolsun Siyonizm, yaşasın Siyonizm işbirliği & dostluğu” Buna biz,
anlaşmalı dövüş deriz, bu politikanın neticesinde halkları popülist laflarla
kandırarak vitrin arkasında Siyonist güçlerin istedikleri hedeflere/projelere
varırlar.
Bizi bekleyen tehlike: ülkemizde oluşmaya müsait kitlesel ve
etnik ayrışımlar; İslam adına İslam’a karşı savaşanlar, ırkçılık üzerine
ayrışımlar artış göstererek ülkemizi derinden etkileyecek kaos ve bölünmeler
sebep olacak gelişmeler, bunu da kapımıza kadar gelen Siyonist yapı fırsat
bilip kendi arzusunu yerine getirmeye çalışacak.
Bizim politikamız hiçbir zaman hakikat yönünde olmadı, AB
girme arzusu, ABD düşmanlık yaptığını görerek hala müttefikimiz/dostumuz demek
bizi bizden etti ve kendimizi kendimize yabancılaştırdık. Kendimizi bulmamız
ise büyük bir sancı neticesinde gerçekleşecek gibi gözüküyor.
Netice: Bu bir kahinat değil “görüne köy kılavuz istemez”,
“Esen fırtına rüzgarları her zaman bir değişimin habercisidir” taassuptan ve
tabulardan uzak kalarak eğer gerçekten vatanımızı, milletimizi seviyorsak ve kişiliğimizi
oluşturan Tevhid inancını tasdik ediyor ve uyguluyorsak bizlerin (hepimizin)
üzerine düşen hakikatin savunucularının yanında olmak bir görevidir. Bizlerin
Hakikaten (bugün ki adıyla Direnişten) yana olmalıyız, yalan ve zulüm kaynağı
olan Siyonist şeytani yapıya karşı olmalıyız, eninde ve sonunda o ateş bize
öyle veya böyle dokunacaktır fakat safimiz netleştirmemiz bizi güçlü kılacaktır
yoksa oynak bir politika ile sadece kaybederiz çünkü biz denge sağlıyoruz
derken düşmanımızın istediği yolda yürümemiz sağlanmaktadır.
*Neden direnişten yana olmalıyız? İslam, İslam adıyla içini
boşaltıp, taassup ve terörist yapılarla Siyonistlerin bir maşası ve stratejisi
oldu. Daha açık söylersek ya “Muhammed-i İslam’ı” ya da Siyonistlerin İslam’ı
/saray İslam. Siyonist (şeytanı yapı) İslam tarihinden esinlendikleri Muaviye’den
öğrendikleri parayla ($/€/£) yaşadıkları, sattıkları İslam. İslam, o zaman
parayla & mevkiyle içi boşaltıldığı gibi bugünde aynısı uygulanmaktadır.
Dolaysıyla Siyonist (şeytani) İslam’a karşı olan Direniş (Muhammed-i İslam’ı)dir.
Kut’ül Amara savaşında büyük İngiliz imparatorluğunu tarihlerindeki aldıkları
en büyük yenilgiyi tattıran o zaman ki Direniş ruhtur. O ruh ne ırkçı ne mezhepçi
ne de taassup ve tabuların kölesi idi, o, sadece Tevhid teslim olmuş bir ruhtu.
Mustafa Kemal TASPINAR
13 Aralık 2024