Görüşlerinin kaynağı ve dayanağı
bilinmeden, hangi düşünce akımlarından beslendiği anlaşılmadan yazdıkları
okunduğunda dini konularda yüzeysel bilgilere sahip olanlar için ilginç, çekici
gelebilir, bazılarının aklını çelebilir, sapkınlığa sevk edebilir.
Hasan Kanaatlı Hoca birinci
yazısında ne anlama geliyorsa kendisinin “Nötr” olduğunu söyleyerek Şiiliğin
temel inançlarına saldırıyor ve ikinci yazısında ise kendisini “Yenilikçi”
olarak tanıtarak İslam’ın temellerini sorgulayıp Kur’an’da hurafeler olduğunu
iddia ederek güya itibarsızlaştırmaya çalışıyor.
Yazısının içeriği modernite veya
Batı medeniyetini oluşturan köklü tarihi düşüncelere dayanıyor. Batı düşünce
tarihi sürecinden habersiz muhatap yeni karşılaştığı bu teorileri ilginç
bulabilir ve bu güzel görünen cümlelerle ne kastedildiğini, nasıl bir amaç
güdüldüğünü anlamakta zorlanabilir.
Batı felsefesi ve düşünceleri ile
az çok aşinalığı olan tahsilli kesimler, batı medeniyetinin etkisinde kalan
aydınlar tereddüt etseler de bu iddialara doğruluk payı verebilirler.
Dini konularda medreselerde
tahsil görmüş, İslami öğretilerde ilerlemiş veya geleneksel din anlayışına sıkı
sıkıya bağlı kesimler tarafından ise bu görüşler inhiraf, batıl ve tahrif
olarak algılanacaktır.
H. Kanatlı’nın görüş ve
iddialarının tarihi süreci çok eskilere dayansa da din sosyolojisini araştıran
ve dini öğretilerde uzman olanlar için ne kadar sığ olduğu kolayca fark
edilebilir.
Bu tenkit yazısında taassuba
kapılmadan, adil davranarak bilimsel açıklamalarda bulunmaya çalışacağız,
inşallah.
İddialarının tarihi geçmişi:
Biraz gerilere gidelim milattan
önceye “Sofistlerin” ortaya çıktığı döneme.
Milet ekolü ve Elea ekolü
filozofları dışımızdaki dünyanın varlık kaynağı ve vuku bulan olayların
nedenleri hakkında maddi natüralist bir düşünceye sahip olsalar da aralarında
birtakım farklı felsefi görüşler vardır. Her iki okul da Naturalizmi savunsa da
bakış açılarında büyük farklılıklar vardı.
Bu iki düşünce tarzı (özellikle
Pisagor ve Parmenides arasında) birbiriyle çekişme ve kavga halindeyken Antik
Yunan’fa dışarıdan cedel/diyalektik metodu uzmanı “Sofistler” ortaya çıkmıştı.
Savaşların, istila ve
sömürgelerin olduğu bu dönemde Yunan toplumuna giren bu şahıslar yavaş yavaş
Sofizm ekolünün temel taşlarını koyuyorlardı.
Sofizmin ortaya çıkması, Antik
Yunan tarihinin en hassas dönemlerinden birini oluşturur. Bu dönemde Yunan
toplumunda natüralizm ile rasyonalizm arasında ilmi ve kültürel değişim söz
konusuydu. Bunu fırsat bilen Sofistler cedeli gündeme taşımışlar ve yeni bir
düşünce ortaya atmışlardı; “Hiçbir hakikat mevcut değildir. Tabiatta hiçbir
şeyin hakikatine ulaşılamaz, hiçbir şey hakkında bilgi edinilemez, hiçbir şey
tanınamaz”
Sofistler öyle bir noktayı dile
getiriyorlardı ki, o nokta felsefe ve düşüncede kilit noktalardan biriydi; “Her
şeyin Mizan ve ölçüsü insandır.”
İlk hümanist düşünce sofistlerin
şu cümlesinde gizlidir: “Her şeyin mihveri insandır, insan her şeyin
merkezinde yer alır.”
Sofistlere karşı en katı tavrı
Sokrates almıştır. Sokrates'in ömrünün Sofistlerle mücadele geçtiğini söylemek
abartılı olmaz.
Sokrates ilk defa tarihte huzuri
ilme işaret ediyordu. İnsanın dışarıdan algıladıkları bilgilerin onun
bilgisinin tamamını oluşturmadığını söyleyip, aklı ve ruhunda olan bir bilginin
olduğunu da savunuyordu. İnsan içeriden basirete ulaşması ve ilmin insanın
içinden coşması, kaynaması gerektiğini düşünüyordu.
Rasyonalizm düşüncesinin ilk
taşını Sokrates koymuştur. Sofistlerin safsata yolu ile “hiçbir hakikat
yoktur” görüşünü yaymalarının karşısında, hakikatin var olduğunu ve bunu
ulaşmanın mümkün olduğunu daha sonraları “diyalektik” diye adlandırılan yol ile
ispat etmeye çalışıyordu. Eğer hakikat diye bir şey yoksa, o zaman hiçbir şeyin
manası yoktur.
Sokrates’in öğrencisi Platon
huzuri ilmin savunucusu ve onun öğrencisi Aristotales ise husuli ilmin temelini
atmıştır. Bu iki filozof Antik Yunan felsefesinin temellerini atmış ve ilk defa
akılcılığı gündeme taşımışlardır.
Daha sonra gelen Helenestik dönem
Yunan felsefesinin en parlak ve zirvede olduğu çağdır. Arkasından da Roma
imparatorluğunun hakimiyeti gelir. Hz. İsa'nın (as) dünyaya geldiği döneme
kadar rasyonalizm hemen hemen hakim olmuştur.
Yazının devamını okumak için
linki tıklayınız: https://rasthaber.com/tr/haber/yazar-haberleri/h-kanaatli-nin-iddialarina-cevap-1-145115