Gazetenin yayınladığı analiz şu şekilde;
İçerideki Batı yanlıları, son aylarda sahte barış
söylemleriyle İran halkının katilleriyle müzakereyi savunurken, 12 günlük
dayatılmış savaşı İsrail için kâbusa çeviren şey müzakere masası değil, İran’ın
nokta atışı yapan füzeleri oldu – hem de henüz tüm kozlar ortaya çıkmamışken!
Son haftalarda Batı Asya sahasında yaşanan gelişmeler, uzun
süredir bağımsız medya organları ve Keyhan gazetesinin stratejik
analizlerinde uyarıldığı şekilde gerçekleşti. Bu medya kuruluşları, müzakere
maskesiyle uzatılan sahte dostluk eline ve düşman kampında gösterilen yapay
ayrılıklara kanmadı ve ABD ile İsrail’in İran’ı diplomasiyi kullanarak oyalayıp
ardından saldırıya geçeceğine dair defalarca uyarıda bulundular.
Batılı medya organları ve onların içerdeki uzantıları
aylardır, savaşı önlemenin tek yolunun “müzakere” olduğunu işliyordu. Oysa
gerçek bambaşkaydı. Müzakere bir barış yolu değil, halkı oyalayıp İran’ı gafil
avlamak için planlanmış psikolojik bir operasyondu. 2025 yılının 12 günlük
savaşının sonunda anlaşıldı ki, Trump’ın vaat ettiği “yakın anlaşma” sadece
zaman kazanmak ve İran’ın savunma reflekslerini zayıflatmak içindi.
Wall Street Journal, ABD ve İsrail’in bu oyunu
birlikte kurguladığını açıkça yazdı. Trump, İran ile müzakere ediyormuş gibi
davranırken, Netanyahu düğmeye bastı. Düğün hazırlığı yapan bir lider görüntüsü
verirken, aslında İran’a ortak saldırının emirlerini veriyordu. Saldırıdan önce
yayılan “ABD-İsrail ayrılığı” yönündeki söylentiler, kasıtlı olarak üretilmiş
aldatıcı haberlerden ibaretti.
Eski ABD silah denetçisi Scott Ritter da, Sputnik’e
verdiği röportajda, bu “müzakere” sürecinin esas amacının İsrail’e sürpriz
saldırı imkânı sağlamak olduğunu belirtti. Ritter ayrıca, saldırının
Washington’un diplomatik ve istihbarat desteğiyle gerçekleştirildiğini ve
nükleer müzakerelerin fiilen sona erdiğini söyledi.
Tüm bu olaylar göstermektedir ki, ülkeyi bu zor dönemden
geçiren şey diplomatik jestler değil, İran’ın askeri caydırıcılığıdır. İran
füzeleri sadece düşmanın hava savunma sistemlerini etkisiz hâle getirmekle
kalmadı, aynı zamanda bölgedeki gizli üsleri cehenneme çevirdi. İran, halen
tanıtılmamış füze sistemlerini bile kullanmadı; asıl sürprizler bir sonraki
aşama için saklanıyor.
İçerideki Batı yanlıları ise, tıpkı geçmişte olduğu gibi, bu
süreçte de zemin hazırlama görevini üstlendi. Ruhani döneminde ABD’ye duyulan
güvenle verilen stratejik tavizlerin ardından, bugün yine aynı çevreler, Trump
gibi "dengesiz" bir liderle müzakereyi savunarak, ülkeyi bu felaketin
eşiğine getirdiler.
Mesela, Hükümet Bilgilendirme Konseyi Başkanı Elyas Hazrati,
10 Nisan 2025’te yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın göreve
başlamasıyla birlikte savaşın eşiğinden dönüldüğünü ve 2000 milyar dolarlık
yatırım projeleri için müzakereye ihtiyaç olduğunu savunmuştu. Ancak yaşananlar
gösterdi ki, savaş tam da bu “müzakere çizgisinin” ortasında patladı.
Artık netleşti: ABD ile İsrail arasında stratejik ayrılık
yok. Trump ve Netanyahu’nun bu denli koordineli saldırısı, bu iddiaları
çürüttü. “Hiçbir takım bizim gibi çalışmadı” diyen Trump, gerçeği itiraf etti.
Dolayısıyla, yıllardır siyasete hâkim olan “akıllı oyunla araya çatlak sokarız”
anlayışı çöktü.
İran, bu savaşta füze gücüyle konuştu. Direnişin zaferi,
sahte barış çabalarının maskesini düşürdü. Bu sadece bir başlangıç. İran henüz
asıl kozlarını oynamadı. İsrail, daha karanlık ve korkunç günlere hazır olmalı.