Kerbela ve Gadir-i Hum Velayet-i Fakih’te Buluştu!

GİRİŞ: 14.06.2025 09:01      GÜNCELLEME: 14.06.2025 09:01
Rasthaber -   1-Bir yerde okumuştum veya duymuştum, “Gadir-i Hum halkın Kerbela'sıydı ve Kerbela seçkinlerin Gadir-i Hum’uydu.” Gadir'de, biat etmiş olmalarına rağmen, ahdi bozdular ve zulüm ettiler ama Kerbela'da, İmam Hüseyin (a.s) biatı kaldırmış olmasına rağmen, geri adım atmadılar ve kaldılar ve vefa gösterdiler. Bu, hikmetli ve hoş bir ifadeydi, ama bugün, bu ifade tamamlanmış görünmüyor ve söylenmemiş bir devamı var ve o da, İslam İnkılabında, Kerbela ve Gadir'in bir araya gelmesi ve bu topraklardaki halkın, Gadir'de veya Kerbela'da bulunmadan, Gadir'de bozulan ve Kerbela'da bozulmayan yemini birbirine bağlaması ve Allah’a ettikleri “Elestu” yemini, arşa çıkarmalarıdır.  Onlar, Gadir'in özü olan ve itinasız bir şekilde yere bırakılan velayet sancağını yükselttiler ve Gadir'de terk edilmiş ve Kerbela'da yağmalanmış olan pak İslam'ı yeniden ayağa kaldırdılar. Merhum İmam Humeyni (r.a) şöyle buyurmuştur: “Cesurca iddia ediyorum ki, İran milleti ve İran’ın milyonlarca insanı, şimdiki çağda, Resulullah (s.a.a) dönemindeki Hicaz milletinden ve İmam Ali (a.s) ve İmam Hüseyin (s.a) dönemindeki Kufe ve Irak milletinden daha iyidir.”

2-İmam Humeyni (r.a) şöyle buyurmuştur: “Gadir Hadisi’ndeki velayet, hükümet demektir.

Gadir o zamanla sınırlı değildir, Gadir her çağda olmalıdır ve İmam Ali’nin (a.s) bu hükümette benimsediği yöntem, milletlerin ve yetkililerin yöntemi olmalıdır.

Velayet-i Fakih-i destekleyin ki, ülkeniz zarar görmesin.

İslam'ı toplumsal ve siyasal meselelerden uzaklaştırmaya ve onu bireysel hayatın kişisel ve özel meseleleriyle sınırlamaya çalışan ve aslında İslam'a karşı laik bir bakış açısına sahip olanlara verilecek cevap Gadir meselesidir.”

3-Dini, hükümetten, İslam'ı da siyasi ve sosyal meselelerden ayrı görenler şu soruya cevap versinler: Ayet ve rivayetlerin açık metnine göre, şahsi ibadet ve bireysel hareketlerle ilgili emirlerden onlarca kat fazla olan İslam'ın siyasi ve sosyal emir ve buyruklarının çokluğu hakkında ne düşünüyorlar?

İmam'a göre, “Yaklaşık elli kitap olan ve İslam'ın bütün hükümlerini içeren bir grup hadis kitaplarından üç veya dört kitap ibadet ve Allah'a karşı insani görevlerle ilgilidir. Hükümlerin bir kısmı da ahlakla ilgilidir. Geri kalanların hepsi sosyal, ekonomik, hukuki, siyasi ve sosyal planlamayla ilgilidir. Bu sorunun sadece iki cevabı olabilir.

A: Eğer bu hükümlerin ve talimatların uygulanmaması gerektiğine inanıyorlarsa, İslam’ı reddetmişler demektir ve onlar, “Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyenler, “Bir kısmına inanırız ama bir kısmına inanmayız” diyenler ve bunlar arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu, işte gerçek kâfirler bunlardır ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır” ayetinin mazharıdırlar.

B: Ancak, eğer İslam'ın bütün emirlerinin uygulanması ve yürütülmesi gerektiğine inanıyorlarsa, soru şu: Nasıl? İslam'ın siyasi ve sosyal emirlerini ve hükümlerini uygulamak için bir hükümet kurmaktan başka bir yol var mı ki? İşte bu, Gadir’in gerçek doğası ve nişanesi ve Velayet-i Fakih’in temel kimliğidir.

4-O gün, Allah'ın Resulü (s.a.a) son haccından dönerken Gadir Hum denilen bir yere ulaşmıştı. Burası, Mısır, Medine, Irak ve Suriye halkının yollarının ayrıldığı yerdi. Allah'ın Resulü (s.a.a) aniden durdu ve önde gidenlere geri dönmelerini söyledi, orada bulunanların gitmesini engelledi ve yolda olanlar da kendilerine ulaşana kadar herkesin beklemesini emretti. Kadersel bir olay meydana geliyordu. Allah-u Teâlâ, bir mesajın iletildiğini duyurmuş ve Hz. Peygamber'e (s.a.a.) şöyle buyurmuştu: “Bu mesajı iletmezsen, görevini yerine getirmemiş olursun.” Eğer iletilmezse Allah'ın dininin eksik kalacağı bu mesaj neydi?

Sayılarının on binlerce olduğu söylenen kalabalık toplandı ve Allah Resulü (s.a.a) deve derisinden yapılmış bir minbere çıktı ve Ali'nin (a.s) elini kaldırarak onu halefi olarak tanıttı ve şöyle buyurdu:  "Ben kimin Mevla’sı isem Ali de onun Mevla’sıdır. Allah'ım, onu sevenleri sev, ona düşman olanlara düşman ol.”

5-Hikâye çok açık ve anlaşılırdı. İslam'ın tamamlanması için bir İmam ve bir lidere ihtiyacı vardır. “Ulü’l Emr” (Emir sahipleri/otorite sahipleri) olarak da anılan İmamlar (a.s.), masum ve günahtan uzak olmalıdır çünkü kendilerine itaat edilmesi emredilmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey inananlar, Allah'a, peygambere ve içinizden emredecek kudret ve liyakata sahip olanlara itaat edin.” Öte yandan, Yüce Allah adaleti ve eşitliği emretmiş ve kötü ve çirkin davranışları emretmemiştir. Dolayısıyla, Kur'an’ın bakış açısına göre birincisi; Ümmet'in bir “İmama” ihtiyacı vardır, ikincisi, İmam “masum” olmalıdır ama insanların masum İmamı tanıması mümkün değildir ve bunu ancak herkesin içindeki ve dışındakileri, hareketlerini, davranışlarını ve gizli ve açık düşüncelerini bilen biri bilebilir; yani sadece Allah. Kesin olan sonuç şu ki, İmamların Allah tarafından tanıtılmış olması gerekmektedir. Hiç Allah'ın masum İmam'a itaati emrettiği, fakat onu halka tanıtmadığı şeklindeki yanlış bir iddiayı kabul edebilir miyiz?!

6-İmam-ı Zaman’ın (a.f) gaybeti sırasında bir hükümet kurmanın gerekli olması da tam olarak aynı mantık ve formülden ortaya çıkmaktadır. Yani şöyle ki; Birincisi, İslam'ın kanunları ve emirleri askıya alınamaz. İkincisi, İslam'ın siyasi ve sosyal kanunlarını uygulamak için bir hükümete ihtiyaç vardır. Üçüncüsü, İslam hükümdarı İslam'ın kanunlarını anlama konusunda bilgili ve uzman olmalıdır (Fakih) ve dördüncüsü, adil olmalıdır. İslam hükümetinde egemenliği adil bir fakihe emanet etmek, velayeti fakihin ilmi, hikmetli ve zorunlu bir ilkesidir.

7-Keyhan Gazetesinin üçüncü sayfasında her perşembe yayınlanan “Gözlerimiz Şafakta” köşesinin başında birçok kez gaybette olan İmamımıza (a.f) hitaben şöyle dedik: “Sana gaybette dediler çünkü zahirde görünmüyordun ama hâzır olmadığın (mevcudiyetinin olmadığı )demek değildi. Gaybeti hâzır olmamak şeklinde anlamlandırmak sana yapılmış haksız bir suçlamadır ve böyle düşünenler “zuhur” ve “huzur” (hâzır olmamak) arasındaki farkı bilmiyorlar. Bekleyişi içinde olduğumuz gelişin, zuhur anlamındadır huzur (hâzır olmak) anlamında değil ve sabah akşam seni çağıran sevenlerin Allah’tan hâzır olmanı değil zuhurunu istemekteler Sen zuhur edince herkes hayret içinde kalacak ve şaşkınlıkla daha önce seni gördüklerini söyleyecekler. Onlar gerçekten de doğru söyleyecekler, çünkü sen bizim aramızdasın, zira sen bizim imamımızsın. Senin adın zikredilince gönül sahipleri kendinden geçer ve kendinden geçmiş gönüllerinin kafilesini kıbleye yöneltir ve senin gelişini beklerler…”

8-Ve işte İmam Humeyni (r.a) dönemindeki ümmet, zulüm semasının karanlık tavanını kırarak yeni bir plan başlattı ve şimdi bunlardan bazılarına değineceğiz.

Ünlü Amerikalı sosyolog Immanuel Wallerstein endişeyle şöyle diyor: “İlerlememizin önündeki en büyük engel İmam Humeyni’nin Velayet-i Fakih doktrinidir. Tüm teoriler zamanla solar ve eskir ve tarihin bir parçası haline gelir, ancak İmam Humeyni’nin Velayet-i Fakih teorisi her geçen gün daha canlı hale geliyor ve birçok Müslümanı cezbediyor.”

Ünlü Amerikalı stratejist ve Beyaz Saray’a yakın siyasi figür Alvin Toffler de şu itirafta bulunuyor: “Önümüzdeki on yıllarda karşı karşıya olduğumuz küresel güç oyunu, İslam’ın artan gücünü hesaba katmadan anlaşılamaz.”

Ünlü İngiliz toplumbilimci Anthony Giddens, içinde bulunduğumuz yüzyılın temel değişimleri hakkında şöyle yazıyor: Geçmişte sosyolojinin üç fikir devi Marx, Durkheim ve Max Weber, aralarında ufak bir görüş ayrılığı olsa da, dünyanın genel sürecini laikliğe ve dinin marjinalleşmesine doğru olarak değerlendirdiler, ancak 1979'dan ve İran'daki İslam Devrimi'nin ortaya çıkışından bu yana, bu hipotezin tam tersi ve farklı bir eğilime şahit olduk, yani dünyanın genel süreci hızla dinselleşmeye doğru ilerliyor.

İmamet bayramında nur yağmuru mübarek olsun…

Hüseyin Şeriatmedari

YORUMLAR

ali 1 gün önce
Allah razı olsun. ömrünüze bereket ve sağlık diliyorum

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM