Ne zaman oluyor bunlar: Arap Baharı’nın Mısır dahil bazı
İslam ülkelerini ateşe attığı zaman. Bu “bahar”ın nedenleri arasında şüphesiz
Arap ülkelerindeki giderek büyüyen büyük bir memnuniyetsizlik, gelir bozukluğu,
otoriter yönetimler, Batı’nın zenginliğine karşı Müslüman ülkelerin büyük
yoksulluğu vardı. Hak ve özgürlükler ve daha iyi bir yaşam için yakılan
özgürleşme ateşi, zaten elleri ve gölgeleri hep bu ülkelerde olan ABD ve Batı
için muazzam bir fırsat yaratıyordu. Batı Suriye’yi karıştırmadan önce Libya’yı
halletmiş, NATO olarak bombalamış, Kaddafi’yi öldürmüş ve Libya’yı
parçalamıştı.
Sırada Suriye vardı. Yıkılması gereken en önemli ülkeydi. Suriye,
İsrail karşısında en sıkı duran, silahlı külahlı bir devletti. Golan Tepeleri
işgal edilmişti ve İsrail tehdidine karşı adeta milli mücadele içindeydi.
Arkasında Rusya vardı.
ABD ve Batı’nın en önemli operasyonu iç karışıklığı
kışkırtmak ve rejimi içten çökertmekti. Her zaman olduğu gibi. Üstelik zaman
çok uygundu, mezhep kışkırtmasına da. Nasturi ağırlıklı iktidara karşı
Sünniler kendilerini üvey evlat hissediyordu. Sünni bölge
kışkırtıldı. Cihatçı örgütler kullanıldı öncelikle.
AKP iktidarı, önce Libya’da NATO’ya katılmamış geç kalmış ve
iç savaşa müdahil olmuştu.
Batı’nın Suriye’yi de parçalayacağını görünce can dostu
olan, ekonomik ilişkileri hızla gelişen ve ortak hükümet toplantıları yapan
Beşşar Esad rejimine karşı adım adım mesafe aldı.
2012 Haziran 25’inde şöyle yazdım: “Amerikan
emperyalistlerinin, iç durumu bahane ederek Suriye’de iç savaşı kışkırtmaya
başladığı andan itibaren, olayın rengi ve yüzü değişmiştir.
Suriye çökerse...
Sonra İran...
Sonra sırada Türkiye...”
“ABD ve Fransa vb.
gibi müttefikleri, Libya’yı bombardımanla ortadan kaldırdıktan sonra, ‘Arap
Baharı’ndan etkilenen bazı unsurlar da Suriye’de hareketlenmişti; Batı’nın
fıştıklamasıyla da bir iç isyan başlamıştı. İsyanı silah desteği ile
ateşlediler. Ankara ‘Libya’da geç kaldık, bari Suriye’de Batı ile müdahale
edelim’, dar bakışlı politikaya daldı.
Ama ABD ve Batı, Suriye’deki Rusya’yı gördü ve CİA
ajanlarını devreye sokarak, iç savaşı körükledi. Bugün 200 binin üzerinde iç
savaş ölüsünden bahsediliyorsa, bunun yarısı Batı ve müttefiklerinin suçudur.
Irak’ı ve Suriye’yi iç savaşa sürükleyerek IŞİD’i yaratan
Batı, bu kez canavarıyla savaşmaya girişti, ama Kürtleri cepheye sürerek.
Böylece, PKK’yi de Batı’da resmileştirmenin kapısını açtı. Hem de yüzyıllık
Kürt politikasını, bu yeni ortamda geliştirmenin olanağını kullanmaya başladı.”
(Not, daha 2011’deki yazım bugüne iyi bir özetti: “Tehlikeli Sular: Dostluktan
Büyük Düşmanlığa; Savaş mı?”)
Jeffrey Sachs’ın Antalya’da söyledikleri şüphesiz ki
önemlidir. Bilinen bir gerçeğin yine bir Amerikalı uzmanla teyit edilmesi,
açısından.
Suriye iç savaşı, Hamas, Gazze’nin İsrail katil hükümetince
mahvedilmesinin koşullarını yaratmıştır. İslamcı bir köktendinciliğin geldiği
noktadır.
İsrail, aynı zamanda İran’ın Suriye ve bölgedeki neredeyse
tüm güçlerini de dağıtmıştır.
Lübnan’ı kıpırdayamaz hale getirmiştir.
Türkiye’nin Suriye’de bir şekilde askeri üsse yerleşme
umudunu yerle bir etmiştir. Suriye, İsrail’in kontrolünde ve bazı toprakları da
işgal altındadır.
İran, İsrail ve ABD’nin çıplak hedefi haline gelmiştir.
Şimdi bu süreci yaşıyoruz ve PKK’nin ABD güdümlü yapılanmasının resmiyet kazanması aşamasındayız./orhanbursalı/cumhuriyet