Siyonist rejim, eşi benzeri
görülmemiş bir şekilde, bu rejimin askeri ve güvenlik kurumlarıyla sınırlı
kalmayan, akademisyenler, doktorlar, yazarlar vb. gibi seçkin kesimlere ulaşan
giderek artan protesto gösterilerine şahit oluyor. Hepsi, Gazze savaşının sona
ermesini ve İsrailli esirlerin derhal geri getirilmesini talep ediyor.
Bu protesto dalgası 9 Nisan'da
başladı, yani 1.200'den fazla pilot ve hava kuvvetleri yedek unsuru, Gazze
savaşının devam etmesine ve Gazze şeridindeki İsrailli esirlerin hayatlarının
tehlikeye atılmasına karşı protesto amacıyla hizmet vermeyi reddeden bir
dilekçe imzaladı ve protestocular arasında İsrail ordusunun eski genelkurmay
başkanları ve bu rejimin üst düzey subayları da bulunuyordu.
Ben-Gurion, Tel Aviv ve Ariel
üniversitelerinin eski dekanları da dâhil olmak üzere 1.800'den fazla kişi 11
Nisan'da bir protesto dilekçesi yayınladı. Bu protesto dalgası tüm Siyonist
topluma ulaşan bir kartopu gibiydi ve Hava Kuvvetleri birlikleri, Deniz
Kuvvetleri subayları, zırhlı kuvvetler, yedek kuvvetler ve İç Güvenlik
Akademisi mezunları vb'nin yanı sıra bu rejimin elitlerine de ulaştı ve hepsi “Savaşı
reddediyoruz ve esirlerin derhal iade edilmesini talep ediyoruz” diye
vurguladılar.
Ancak Siyonist yetkililer
açısından bu protesto gösterilerinde en büyük şok, Mossad casusluk teşkilatı
içindeki unsurların da savaş karşıtı protesto dalgasına katılmasıydı.
Aralarında üç eski istihbarat şefinin de bulunduğu 250 eski casusluk görevlisi
bir protesto dilekçesi hazırlayarak savaşa karşı çıktıkları bildirildi.
Bu protesto dilekçelerine Shaldag
Unit, Shatat 13 gibi elit birlikler ve emekli polis memurları ile eski
komiserler de katıldı.
Bu dilekçeyi imzalayan en önemli
isimler arasında Danny Yatom, Efraim Halevy ve Tamir Pardo gibi eski Mossad
yöneticileri de yer alıyor.
İsrail sağlık sektöründe çalışan 3
binden fazla çalışanın yanı sıra Nobel ödüllü isimler, 1.700 sanatçı ve
yüzlerce yazar ve şair, savaşın sona ermesini talep eden protesto dilekçelerine
imza attı.
Üniversite düzeyinde 3 bin 500
akademisyen, 3 bin eğitim sektörü çalışanı ve bin öğrenci bu protesto
dilekçelerine katıldı.
Bu dilekçeler artık sadece
sembolik ifadeler olmaktan çıkmış ve Siyonist rejimin, özellikle de elit
toplumun içinde derin bir hoşnutsuzluk, bölünme ve uçurum olduğunu
yansıtmaktadır. Bu elit toplum, onlarca yıldır bu rejimin hayatta kalmasında en
önemli etken olmuştur. Aynı zamanda, esirlerin serbest bırakılması konusunda
yürütülen sallantılı müzakereler ve savaşın sona erdirilmesine yönelik iç
baskılar da artmaktadır.
Müzakerelerin sonuçlandırılması ve
savaşın sona erdirilmesi için net bir siyasi perspektifin bulunmaması
nedeniyle, Siyonistler arasındaki protesto dalgası, İsrail toplumunda
denklemleri altüst edebilecek derin bir ayrışmanın göstergesi haline geldi.
Bu hareketlerin ve protestoların
önemi konusunda İbrani çevrelerinde, bu eğilimin İsrail'in iktidar
kurumlarındaki iç bölünmeyi yansıttığı, toplumsal uçurumun derinliğini ve
siyasal kutuplaşma durumunu gösterdiği yönünde ortak yorum ve analizler
bulunmaktadır.
Siyonist analistler, savaşın
devamına karşı çıkan seçkin askeri ve güvenlik birimleri mensuplarının protesto
dilekçelerini imzalamasının, İsrail askeri teşkilatında istisnai bir gelişmeyi
temsil ettiğine inanıyor. Zira İsrail, askeri ve güvenlik kurumları içerisinde
bu kadar büyük çaplı iç protestolara nadiren tanıklık etmiştir.
Bu analistler, savaşa karşı
protesto dilekçelerinin İsrail'in siyasi liderliğine ve askeri komutasına olan
güvenin kaybolduğunu, toplumun büyük bir kesiminin, özellikle de elitlerin,
kabineye ve orduya olan güvenini kaybettiğini vurguluyor. İsrail askeri ve
sivil kuruluşları tarafından yayınlanan protesto dilekçeleri, Binyamin
Netanyahu kabinesinin, bir buçuk yıldan fazla süren sonuçsuz savaşın ardından
siyasi yollarla esir değişimi anlaşmasını tamamlaması yönündeki artan
protestoları ve iç baskıları yansıtıyor.
İsrail ordusunda yedek general
olan İsrael Ziv şunları söyledi: ‘Savaşın sona ermesini ve Gazze'deki esirlerin
geri gönderilmesini talep eden dilekçeler, itaatsizliğe bir çağrı anlamına
gelmediği gibi, bu durum İsrailliler ile kabine arasında giderek artan bir
güven krizini yansıtmaktadır.’
Daha önce Piyade ve Paraşütçü
Tümen Komutanlığı, Gazze Tümeni Komutanlığı ve İsrail ordusunun harekat dairesi
başkanlığı gibi önemli görevlerde bulunan bu Siyonist general, İsrail
televizyon kanalı Kanal 12'de yayınlanan yazısında şunları vurguladı: ‘Protesto
dilekçelerini imzalayanlar arasında ordu ve güvenlik kurumlarının elitleri yer
alıyor ve bu, İsrail'in siyasi liderliğinin savaşı ve İsrailli rehinelerin
durumunu yönetmedeki başarısızlığına ilişkin derin endişeyi ifade ediyor.’
Bu Siyonist General, İsrail
Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu sert bir dille eleştirerek şunları söyledi: ‘Bu
dilekçeleri imzalayanlar Netanyahu'ya güvenmiyor, çünkü Netanyahu,
İsraillilerin duygularını kendi siyasi amaçlarına, kişisel hedeflerine ve
çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanıyor ve Gazze'deki esierlerin geri
getirilmesini istemiyor. Savaşın mevcut haliyle, net hedefler olmadan
sürdürülmesi ordunun yorgunluğuna ve bitkinliğine yol açacaktır ve bu durum
İsrail'in onlarca yıldır benimsediği tüm güvenlik ilkeleri ve doktrinleriyle
çelişmektedir.
İsrailli esirlerin Gazze'den geri getirilmesi
meselesi, İsrail toplumundaki sağ ve sol arasındaki siyasi ayrışmayla ilgili
değil, İsrail'in yerleşimcilere olan temel bağlılığıyla ilgilidir.’
İsrail ordusunda görevli doktor ve
yedek albay Dr. Amir Blumenfeld de “Artık sessizliğin ihanet olduğu anlardayız”
başlıklı yazısında şunları vurguladı: ‘Bugün yaşadığımız gibi kritik anlarda
sessizliğe veya tereddüte yer yoktur ve Bakanlar Kurulu'nun Gazze'deki İsrailli
esirleri geri getirme konusundaki kararlılığı, tüm İsraillilerin bu konuda
sorumluluk üstlenmesini gerektirmektedir.
Eylemlere katılmayan, sessiz ve
duyarsız kalanlar aslında haindir ve dayanışma ilkesini terk etmişlerdir.
Özellikle İsrail'de ahlaki değerler giderek yok ediliyor.’