Roma'daki ABD-İran nükleer görüşmeleri, sadece küresel
diplomasi açısından değil, Türkiye'nin bölgesel politikaları bakımından da
yakından takip ediliyor. Türkiye son yıllarda, özellikle Suriye, Irak,
Kafkaslar ve Doğu Akdeniz gibi bölgelerde daha aktif ve genişlemeci bir dış
politika izliyor. Bu bağlamda, İran'ın nükleer programında yaşanacak
gelişmelerin Ankara için hem risk hem de fırsat unsurları barındırdığı
gözleniyor.
Türkiye, bölgede yeni bir nükleer silahlanma dalgasının
başlamasını resmî söylemlerinde istemediğini belirtiyor. Ancak bölgedeki güç
dengelerinin değişmesi durumunda, Ankara'nın kendi güvenlik çıkarlarını korumak
adı altında nükleer alandaki yeteneklerini artırmaya yönelik adımlar attığı da
bir gerçek. İran'ın nükleer silah kapasitesine yaklaşması, Suudi Arabistan,
Mısır gibi ülkelerin de nükleer girişimlerini hızlandırabilir ve bu gelişmeler
Türkiye'nin bölgedeki nüfuz çabası açısından üzerinde doğrudan baskı
oluşturabilecektir. Bu nedenle Ankara'nın hem diplomatik çözümleri hem de JCPOA
benzeri kısıtlayıcı anlaşmaların yenilenmesini desteklediği; aynı zamanda kendi
nükleer altyapısını güçlendirerek olası rekabete hazırlıklı olmaya çalıştığı
söylenebilir.
Türkiye ile İran arasındaki ilişkiler, bölgesel rekabetin
yanı sıra güçlü ekonomik bağları da içeriyor. Her iki ülke de zaman zaman
farklı ittifaklar ve çıkarlar doğrultusunda karşı karşıya gelse de, özellikle
enerji ve ticaret alanlarında süregelen bir işbirliği ağı bulunuyor.
Türkiye'nin İran'la ilişkileri yönetme biçimi, bir yandan bölgesel dengeleri
gözetmeye çalışırken, diğer yandan karşılıklı ekonomik çıkarları sürdürmeyi
hedefleyen esnek ve pragmatik bir tutum sergiliyor.
Ticaret Hacmi: Türkiye ile İran arasındaki yıllık ticaret
hacmi 2022'de yaklaşık 5,6 milyar dolar, 2023'te 6,1 milyar dolar seviyesine
yükseldi. 2024 yılı itibarıyla 6,5 milyar doları aşarak artış eğilimini
sürdürdü. (Kaynak: Ticaret Bakanlığı Türkiye-İran İlişkileri)
Enerji İşbirliği: Türkiye'nin İran'dan doğalgaz ithalatını
sürdürdüğü, 2022-2024 döneminde yıllık yaklaşık 10 milyar metreküp doğalgaz
alımı gerçekleştirildiği bildiriliyor. İran, Türkiye'nin toplam doğalgaz
ithalatının yaklaşık %15-17'sini oluşturuyor. (Kaynak: BOTAŞ ve Enerji
Bakanlığı verileri)
Elektrik Alanında İşbirliği: Özellikle sınır bölgelerinde
İran ile elektrik alışverişi yapıldığı ve Türkiye'nin İran'dan düşük maliyetli
elektrik temini konusunda dönemsel anlaşmalar imzaladığı belirtiliyor.
Yaptırımlar ve Ticaret: ABD'nin İran'a uyguladığı
yaptırımlara rağmen, Türkiye ile İran arasındaki ticari ilişkilerin devam
ettiği; insani malzeme, gıda ve enerji gibi alanlarda özel düzenlemeler
çerçevesinde ticaretin sürdürüldüğü kaydediliyor.
Özetle, Türkiye ile İran arasındaki ekonomik ilişkiler,
bölgesel rekabete rağmen enerji ve ticaret alanlarında istikrarlı bir çizgi
izliyor.
Türkiye'nin, kendi nükleer kapasitesini artırma konusunda da
uzun vadeli hedefler belirlediği biliniyor. Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin
devreye alınması, Türkiye'nin enerji bağımsızlığını güçlendirme adımı olarak
sunulsa da, nükleer teknolojiye sahip ülkeler kulübüne adım atma arzusunun da
bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. Resmi makamlar, Türkiye'nin nükleer
enerjiyi yalnızca barışçıl amaçlarla kullanmayı hedeflediğini ifade ederken,
uzmanlar uzun vadede Türkiye'nin bölgesel dengeler açısından nükleer
teknolojide stratejik bir derinlik yaratmayı amaçladığını belirtiyor.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Roma'daki ABD-İran görüşmeleri
öncesinde yaptığı açıklamada, "Bölgesel istikrar ve barışın korunması için
diplomatik yolların öncelikli tercih olduğunu" vurguladı. Ayrıca,
Dışişleri Sözcüsü tarafından yapılan açıklamada, "İran'ın nükleer
programının barışçıl amaçlarla sınırlı kalmasının uluslararası toplumun ortak
çıkarı olduğu" belirtildi ve tüm taraflara "diplomatik çözüm ve
yapıcı diyaloğa bağlı kalma" çağrısında bulunuldu.
Türkiye'nin, İran'la ekonomik ve siyasi ilişkilerini
sürdürmekle birlikte, iki ülke arasında bölgede nüfuz rekabeti yaşandığı açık.
Ankara'nın İran'ın bölgesel güçlenmesini sınırlamaya çalıştığı ve özellikle
Suriye, Irak ve Kafkaslar'da kendi etkisini artırmayı hedeflediği sıklıkla dile
getirilir bir analiz haline gelmiş durumda. Türkiye'nin İran'ın güçlenmesini
desteklemektense, dengeli bir güç dağılımı içinde kalmayı ve bölgesel avantaj
sağlamayı amaçladığını söyleyebiliriz.
Ayrıca, olası bir emperyalist müdahale ya da İran'ın
zayıflaması durumunda oluşacak boşlukta aktif rol alabilmek için diplomatik ve
askeri hazırlıklar olduğu tahmin edilebilir. Türkiye'nin dış politika
çizgisinin, Batı'nın yaptırımlarına tam uyumdan ziyade, emperyalist güçlerle
çelişkili çıkarlarını dengelemeye çalışırken bir yandan bağımsız bir manevra
alanı yaratma siyaseti doğrultusunda sürdüğünü, ABD ile ilişkileri devam
ettirirken bölgesel etkisini artırmaya çalıştığını da söyleyebiliriz/sol