Forumda Suriye üzerine yaptığı konuşması gündeme damgasını
vurdu. Özetle; “ABD, İsrail’in tüm suçlarında ortaktır. İsrail,
katliamlardan, savaşlardan ve silahlanmadan beslenen bir devlettir. ABD olmadan
İsrail bir gün bile savaşamaz. Suriye’de savaşın sebebi Esad değil ABD ve
İsrail’dir. Bölge devletleri de bu plana destek verdi. Esad’ı İsrail için
devirdiler.” diyen Prof. Sachs, aslında “bölge devletleri” derken onu davet
eden Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan ve Sayın Erdoğan Hükûmeti’ni de
Suriye’de İsrail ve ABD’nin planlarına “hizmet” eden taraf olarak sorumlu
tutmuştur.
Prof. Jeffrey Sachs, Suriye savaşının ilk lahzasından itibaren asıl amacın İsrail’e hizmet olduğunu beyan etmişti. Ağırlıklı olarak 2013’te CIA’nın Suriye muhalefetini Amerikan kamuoyundan saklayarak silahlandırmaya başladığını, Beyaz Saray’ın ABD Anayasası ve Kongre kararı olmadan Suriye’ye savaş ilan ettiğini, tüm imkânlarını Esad’ı devirmek için seferber ettiğini, işin parasal, lojistik ve militan boyutunu Suudi Arabistan, Katar, Türkiye, Ürdün ve başka devletlerle koordine ettiğini açıklamıştı. Bu savaşın temel amacının İsrail’i tehdit eden bölgesel kuvvetlerin hamisi olarak tespit edilen Suriye’nin tasfiye edilmesi ve Esad iktidarına son verilmesi için yapıldığını iddia etmişti. Bu amaç uğruna tarihin şahit olduğu en kirli savaşın kazanılması için tüm araçların devreye sokulduğunun altını çizmişti.
Esad yönetiminin tahlili ve idaresinin suçlarını tespit
etmek ve eleştirmek hususunun haklı ancak bunun Suriye savaşında suiistimal ve
istismar edilen bir faktör olduğunu, amacın Suriye halkına, bölgesel barışa
hizmet edecek, daha adil bir düzen inşa etmek ve İsrail’in mezalimine karşı
daha dirayetli tavır ortaya koyacak yeni bir iktidarın önünü açmak değil,
aksine Esad’ın yönetiminden kurtulup İsrail, ABD ve İngiltere ve şürekâsının
stratejik çıkarlarına hizmet edecek bir Suriye yaratmaktı. Harami ve katilin
suçu kadar harami ve katilin kullanacağı argümanlara sebep olmak ve düşmana
gerekçeler sunmak da suçtur. Prof. Sachs’ın bu tespitlerini 2011’den itibaren
kamuoyu ile paylaşıyorduk. Ancak bir Amerikalı Profesör ifade ettiğinde daha
dikkat çekici ve etkili olmaktadır.
Bugün Suriye tablosuna baktığımızda yukarıdaki tespitlerin
ne kadar haklı olduklarını görüyoruz. Esad sonrasında ABD şirketi patronu
Trump’ın Sayın Erdoğan’ı öven ve Esad’ın Sayın Erdoğan sayesinde devrildiğini
anlatan açıklamaları batıni mesajlar ihtiva etmektedir; Şam’daki yeni yönetimin
sahibi “HTŞ terör örgütünün” arkasındaki güç, Sayın Erdoğan’dır. Şam’daki yeni
yönetim sayesinde ABD ve İsrail olarak Suriye’de istediğimizi aldık ve almaya
devam edeceğiz. Görünürde Şam’daki yeni yönetimin patronu Sayın Erdoğan ve
Sayın Fidan zuhur etse de Ahmet Şara ve dayandığı kuvvetlerin arkasındaki asıl
akıl İsrail ve ABD’dir. Ancak fotoğrafa daha yakın baktığımızda ve Şam’daki
siyaseti yakinen bilen kaynaklara istinaden burada saklanan başka sinsi bir
akıl var; İngiltere.
Ahmet Şara ve ekibinin dizginlerini elinde tutan,
tavsiyeleri ve emirleri doğrultusunda Suriye politikalarını tanzim eden,
Saray’da özel ağırlanan, 7/24 sadece Ahmet Şara ve çok yakın ekibi ile düzenli
irtibat halinde olan akıl İngiliz Dışişleri Bakanlığının özel heyeti ve İngiliz
istihbaratının kelli felli yetkilileridir. İngiltere Dışişleri Bakanlığı Orta
Doğu ve Kuzey Afrika Departmanı Direktörü Stephen Hickey ve İngiltere'nin
Suriye Özel Temsilcisi Bayan Ann Snow, Şam’daki orkestranın şefleri olarak öne
çıkan isimler.
Esad ülkeyi terk ettikten 8 gün sonra 16 Aralık 2024’ten itibaren İngiltere Şam’daki Saray’a yerleşmiş durumda. “Suriye, bölgenin en önemli jeostratejik ülkesidir.” diyen İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, Şam’daki yönetimin terör listesinde olmasının diplomatik görüşmeler için engel teşkil etmediğini ifade etti. Bu minvalde savaş suçlusu olarak yargılanmış olan Netanyahu ve kabinesi ile görüşmeyi abes görmemektedir. Birkaç gün önce ilan edilmeyen ve amacı kamuoyundan gizlenen İsrail Dışişleri Bakanı’nın Londra ziyareti esnasında eski İngiltere diplomatlarından Craig Murray’ın açıklaması, ziyaretin amacına da ışık tuttu: “Suriye lideri Colani bu yıl sonunda veya 2026 başında İsrail ile diplomatik ilişkiler kurmaya hazır olduğunu” İngiltere tarafına özel olarak ifade etmiş.
Colani için tüm Suriye üzerinde hükümdar olmak elbette
memnuniyet vericidir. Ancak efendileri, saltanatını Şam Sarayı ile sınırlı
tutsalar bile buna razıdır. Ahmet Şara’nın şahsen Sayın Erdoğan ve Sayın Fidan
ile yol almak ve Suriye’deki iktidarını Türkiye ile inşa etmek niyetinde olduğu
söylenmektedir. Ama ve lakin Ahmet Şara, terör listesinden çıkarılması,
ekonomik ambargoların kaldırılması ve finans desteğinin alınabilmesi için
Türkiye’den daha muktedir devletlerle yol alması gerektiğini biliyor. Bunun ancak
ABD, İsrail, İngiltere, Suudi Arabistan, Katar, BAE gibi ülkeler sayesinde
mümkün olacağına da müdrik. Bu ülkeler de, Rusya başka stratejik amaçlar
sebebiyle dahil, Türkiye’yi Suriye’nin kaderini elinde tutan ülke olarak görmek
istemiyor.
Sayın Hakan Fidan, “Şu anda takvim net değil ama YPG net olarak silah bırakıp milli orduya katılım sağlayacak. Suriye üniter devlet olacak; orada federal bir yapılanmaya asla izin verilmeyecek ve ordunun dışında başka bir silahlı güce de kesinlikle müsamaha gösterilmeyecek. İsrail’in son yaptığı saldırıların oraları destalibize etme noktasındaki tavırlarına eleştirel yaklaşıyoruz. DEAŞ’la ilgili oradaki süreci Ürdün’le ve diğer bölge ülkeleriyle birlikte koordine edeceğiz.” demiş. Ticareti bilmeyen “çatlak” bir anne ve “patlak” bayan arkadaşı iş kurmaya karar vermişler. Kuracakları işin mahiyetini konuşmak için buluşmuşlar. Annenin “manyak” bir oğlu varmış. Bunların dengesiz, tutarsız ve ayakları havada konuşmalarına dayanamamış; “Bana izah edin!” demiş. “Sen çatlaksın, sen de patlaksın ben de manyak. Söyleyin; Bu iş nasıl olacak?” Sayın Fidan toprak bütünlüğü dediniz eseri kalmadı, milletin birliği dediniz millet, üniter devlet dediniz ünite kalmadı. Sahi bu iş nasıl olacak?
Mehmet Yuva/aydınlık