Suriye’de IŞİD ve El Nusra’nın vahşi icraatlara imza atarken veya savaş suçu işlerken, demokrasiden ve insan haklarından söz edenlerin, dillerini yutmuşçasına sessiz kalmalarının sonucu yaşananlar, Alevilere katliam ve soy kırım olarak geri döndü. Kravatı boynuna geçiren teröristler, devlet başkanı, bakan oluverdiler Üstelik bu cihatçı gruplar, yaptıklarını bütün dünyanın gözlerine sokarak, adeta reklam yaparken ve gerçekler bütün çıplaklığıyla ortadayken, demokrasi havarisi kesilen ülkelerden bir itiraz veya tepki olmadı, olmayacak. Tam aksine, Bütün olanaklar sağlandı, bu tetikçilerin organizasyonu, finanse edilmesi, eğitilmesi emperyalistlerin denetimi altında yapıldı. Onlarca ülkelerden militan toplayıp, Suriye’ye taşımak ve yine eğitim kampları kurup bunları eğitmek, silahların taşınıp dağıtılması ile yetinmeyen güçler medya üzerinden de savaş kışkırtıcılığıyla Suriye’yi kan gölüne çevirdiler. Geldiğimiz son süreçte de Sünni koalisyonunu kurdurtmaya çalışan batılı emperyalist devletler ve körfez şeyhleri, yeni tezgâhlar ve oyunlarla mezhep savaşlarını tüm bölgeye yaymaya çalışacaklardır.
Oysa düne kadar, Emperyalizmin bölgedeki uşakları bu canavar örgütleri “özgürlük savaşçıları” adıyla lanse edip övgüler dizerken, IŞİD’i bugün HTŞ terör örgütünü destekleyen ve finans eden bölge ülkelerinin elleri kanlıdır. Bu kanlı ellerin imalatı olan IŞİD vb. örgütlere karşı ABD ve uşaklarından çözüm beklemek, ölümü beklemekle eş anlamlıdır. Bay Obama ile başlayan, Donald Trump ile devam eden süreç, güya bölge halklarını IŞİD ve diğer cihatçı örgütlerin zulmünden kurtarmaya yönelik söylem ve çabaları bir anlamda suçlarının üzerini örtmeye yöneliktir. Aynı zamanda da bölgedeki sürecin başka yönlere evirileceğinin işareti olarak algılanmalıdır. Kısaca, bu coğrafyada daha büyük katliamlara imza atabilecek projenin ayak sesleridir.
Suriye parçalanmış durumda. Suriye’de insanlık, insan olma
vasıfları ayaklar altında. Teröristlikten devlet adamlığına terfi edenlerin
hepsi, ABD ve Siyonistlerin savaş aparatından öte bir şey değillerdir. Yani,
bütün cihatçı ve benzer örgütlerin yaratılması ve her anlamda desteklenmesinin
toplamında, en başta IŞİD olmak üzere diğer cihatçı örgütlerin bu bölgedeki
varlığının, emperyalizmin kendisi olduğunu aklımızdan çıkarmadan, emperyalizmin
bu örgütle mücadele söylemlerinin gölge boksundan ibaret olduğunu, yalan
olduğunu, riyakârlık olduğunu, bölge halkının umutlarını sömürdüğü bilinciyle
ve farkındalığıyla, bu oyunları boşa çıkarmanın umuduyla, yanılgılarımızda
gerçeğe doğru bir yolculuk, bir hesaplaşma diyelim.
Suriye’de yaşanılanların görüntüsü, dünyanın bütün kayaları
gibi göğsümüze çökmemişse, aslında içimizde öldürüyoruz bütün yaşamları. Bütün
bahanelerimize ve karşı çıkışlarımıza karşın, zaman fırtınalı ve adeta lanetin
uğultusunda geçiyor gibi. Karanlık tabloların ressamları, yeryüzünün bütün
mutluluğunu savaşta arayanlar, elinde silahla felsefe üretenler, yaşamları
kendi tortularında boğmak telaşındadırlar. Umutla bakmak istediğimiz sabahları
karanlığın köhne dehlizlerine gömmek gibi. Mutluluk ve özlemin kalleşçe
ölümlerin pençesinde sona ermesidir.
Kirlenmelerin
yormalarında olmalıdır ki, yüreklerimiz bir bağ bozumu ve suskunluklarımız da
adeta mevsimin kuytuluklarında renksizliğe bürünmüş gibi. Kurduğumuz bütün
cümleler küf bağlamış birer itiraftan öte gitmiyor. Sorduğumuz bütün soruların
muhatabı yine kendimizin olduğunu sözcüklerin anlamsızlıklarında saklamaya
çalışıyoruz. Oysa yabancılaşma gece karanlığındaki kurt ulumaları gibi içimizde
düştü bir kez. Yetim ve öksüz kalan bir inancın üstüne sinen korkunun kokusu
geçmemişken, tarihi mezarlık olarak görme inadında vazgeçemiyoruz. Tarihin,
yaşanmış bütün olumsuzlukları kucaklayarak bize geri getireceğini bilmeden.
Sadece içimizdeki gidişlerin, hiçbir dille anlatılamaması kadar acı, bir ağıt
kadar hüzünlere yolculuk gibi…