Dost ve düşman tüm çevrelerin bu günlerdeki önemli
sorularından biridir bu. İran'ın düşmanlarının hangi niyetle böyle bir tahrik
ve beklenti içinde oldukları bellidir.
Ama Direniş Cephesi dostlarının intikam beklentisi
anlaşılabilir olsa da birtakım jeopolitik ve jeostratejik gerçeklerin farkında
olmadıkları görülüyor.
Dünya sathında çetin bir ekonomik ve askeri savaş devam
etmekte olup Batı Asya bu savaşın kalbi ve odak noktasını oluşturuyor. İran’ın
bu savaştaki stratejisini anlamak çok da zor değil. Genel hatlarıyla medyaya
yansıyan yönü, politikacıların kullandığı diplomatik dil derin siyaseti
anlamakta yetersiz kalıyor.
Örneğin herkesin merak ettiği ama söylemekten çekindiği
soruların cevabı verilemiyor. İran kendisine bu kadar saldırı olmasına rağmen;
bölgedeki üst düzey komutanlarının teker teker şehid edilmesi, ülke içinde ve
dışında kendisine terör saldırılarının yapılaması, en son elçilik binasının
bombalanması karşısında neden ikna edici karşılık vermiyor?
Niçin dostları sevindirecek, düşmanları meyus edecek
hamleler yapmıyor?
Niçin aldığı darbeler oranında cevap vermiyor?
Niçin tehditleri ile yaptıkları aynı oranda değil?
Niçin mazlumların istediği ve beklediği darbeyi indirmiyor?
İslam İnkılabının zaferinden bu yana geçen 45 yıldır İran'ın
izlediği strateji genel olarak incelendiğinde İran'ın dahili ve bölgesel
düşmanlarına karşı "Yıpratma Stratejisi" izlediğini görmekteyiz. Bu
stratejiyi Afganistan, Irak, Suriye ve Yemen'de ABD ve müttefiklerine karşı
uyguladığını ve başarılı sonuçlar aldığı görülmektedir.
Aynı stratejiyi İsrail'e karşı da uyguladığı söylenebilir.
Yani son darbeyi indirene kadar direniş cephesini sabırlı bir şekilde
genişletmeye, güçlendirmeye çalışmaktadır.
Aksa Tufanı operasyonu istisnai bir durumdur, Hamas bu
operasyonu başta İran olmak üzere Direniş Cephesinin öteki bileşenleri ile
koordine etmeden başlatmıştır. Ama buna rağmen İran ve öteki Direniş Cephesi
bileşenleri mümkün olan her türlü yardımı yapmaktan çekinmemiştir.
Ayrı bir ifadeyle Aksa Tufanı operasyonu öncekiler gibi bir
yıpratma operasyonu olması gerekirken mevcut şartlar (ekonomik, askeri,
lojistik ve medya gücündeki dengesizlik vb) dikkate alınmadan nihai operasyon
düzeyinde gerçekleştirilmiş ve Direniş Cephesini birtakım sıkıntılarla yüz yüze
bırakmıştır.
Bu gerçeğin farkında olan Siyonist düşman ve hamileri her
türlü fırsattan yararlanarak İran'ı şartların eşit olmadığı bir savaşın
içerisine çekmek istemektedir.
Elçiliğe yönelik saldırının ABD’nin onayı olmadan yapılması
mümkün değildir. İranlı yetkililer haklarını almak ve suçluyu cezalandırmak
için diplomatik yolların hepsini kullanıyor olsa da bu çabaların bir faydası
olmayacağı açıktır. Hiçbir uluslararası kurum Amerika’nın izni, emri olmadan
bir adım atamaz. Amerika’nın rızası olmadan alınan kararların hepsi
semboliktir.
İran kendisine yapılan saldırılara karşı belirlediği
strateji oldukça karmaşıktır. İran “basit avam stratejisi” uygulayarak halkı
sahte zaferlerle avutmaktan özellikle kaçınır.
Avam avutma stratejisi nedir?
Bu strateji genelde
güçlü olmayan devletlerin uyguladığı stratejidir, onlar için önemli olan kendi
halklarıdır. Küresel düşünüp küresel vizyona sahip olamadıkları için de küresel
strateji belirleyemezler.
İran gibi bölgesel bir gücün böyle basit bir stratejiyle
yetinmesi düşünülemez.
Peki İran’ın bu kadar saldırıya maruz kalmasına rağmen
stratejisi nedir?
İki önemli stratejisi olduğu kesindir;
1-Derin küresel strateji: İran, İslam devrimiyle sahip
olduğu yeni dünya görüşü ve oluşturduğu yeni vizyon ile dünyadaki bazı
dengeleri değiştirdi. Küresel bir hedef, küresel bir vizyon, küresel bir
strateji ile dünyada kendisine büyük bir yer edindi. Şimdi bu sermayesi yani
derin küresel stratejisi ile Aksa Tufanı öncesi ve sonrasında şunları başarmış
veya başarma aşamasındadır.
a) Siyonist canilerin gerçek çehresini ortaya çıkarıp Siyonist
ve destekçilerini halklar arasında itibarsızlaştırma,
b) Yıllarca bedel ödeyerek oluşturduğu “Direniş cephesini
küreselleştirmek ve küresel uyanışı” sağlamak
c) Küresel değerlerin; istikbara karşı dik duruş, zulme
karşı ayağa kalkma, adalet nidasını haykırmak gibi temel taşları küresel alanda
döşemek,
d) Mücadele ve direnişi İlahi ve insani değerler eksenli
kılmak.
İran’ın bu derin küresel stratejisi ya idrak edilemiyor veya
halkların duymaması için büyük çaba harcanıyor olsa da artık bu strateji
meyvelerini veriyor.
Örneğin;
- Müslüman kimliği ile gayri Müslümanların zulme karşı
duyarlı olmalarını ve Siyonistlere karşı tepkilerini ortaya koymalarını
sağlaması,
- Şii kimliğine sahip olmasına rağmen mezhepçilik yapmadan
bütün Müslümanları Kudüs davasına sahip çıkmalarını sağlaması,
- İranlı kimliği ile Türk-Kürt, Arap-Acem bütün milletlerin
tağutlara karşı uyanış kıvılcımını yakmasına ortam hazırlaması,
- Siyonistlerle ticaret yapan İslam ülkelerindeki tağuti
hükümetlere halkların tepkisinin oluşmasını sağlaması, bu stratejinin küresel
meyvelerinden sadece bazılarıdır.
İşte bu küresel stratejisidir.
Şimdi asıl soruya dönelim İran neden gerekli cevabı
vermiyor?
İran bu stratejisi ile gerçekte Siyonistlere vurduğu
darbelerin bedelini ödüyor.
İran bu küresel stratejisinin bedelini ödüyor. Siyonistlere
bölgesel ve küresel alanda vurduğu büyük darbelerin karşılığını ödüyor.
Siyonistler aldıkları darbeyi dile getirmekten çekiniyor,
direniş karşısındaki acizliklerini gizlemeye çalışıyor ve terör eylemleri ile
kendilerini başarılı göstermeye çabalıyorlar.
3- Sabır stratejisi: İran‘ın takip ettiği ikinci strateji “Sabır/düşmanı
yıpratma stratejisi”
İslam’ın dışında hiçbir ideolojide olmayan bir strateji
sabır stratejisidir. Hidayet önderlerinin miras bıraktığı bir stratejidir bu.
Hz. Ali'nin (as) “Gözümde diken boğazımda kemik bekliyorum”
cümlesi “Sabır Stratejisidir”. Sabır ahlaki bir sıfat olduğu kadar siyasi bir
stratejidir. Hz. Ali (as) hem siyaset alanında hem de savaş meydanında Sabır
stratejini kullanmıştır.
Hz. Ali (as) savaşlarda sabır ederek hücceti, dost ve
düşmana tamamen tamamladıktan sonra saldırılara cevap niteliğinde savaşa
başlardı.
Sabır stratejisinin meyveleri pratikte görülür. Sözle,
sloganla, tehditle olmaz. Hz. Ali (as) bir savaşta şöyle buyuruyor; „düşman
ordusunun en son noktasına bakın!…“ Yani düşmanın karşınızda görünen yüzüne
bakmayın! Düşmanın bütün gücünü tanıyın; meydanda arkasındaki güce, açıkça
yanında yer alanlara, perde arkasındaki destekçilerine bakın, daha sonra
arkasından gelecek güce!
Şimdi İran kendisine yapılan saldırılara karşı sabır
stratejisi uyguluyor; şartların olgunlaşmasını, uygun zamanı bekliyor, bir
taraftan herkese hücceti tamamlamak istiyor, diğer taraftan Siyonistlerin
arkasındaki güçleri görüyor ve diğer taraftan direniş cephesinin saflarının
netleşmesini bekliyor.
Yıpratma ve sabır stratejisi yerine avam avutma stratejisi
gütseydi şimdiye kadar hem direniş cephesi zayıflayacaktı hem Gazze çoktan yok
olmuş olacaktı, hem de Filistin davası ebedi olarak bitmiş olacaktı.
Bu davaların korunması, hakikatlerin ortaya çıkması, uyanış,
diriliş ve direniş bedelsiz olmaz. Sabır stratejisinin meyvelerini dermek için
bir az sabır gereklidir.
Vesselam