Güçlü Yanıt

GİRİŞ: 02.10.2024 15:30      GÜNCELLEME: 02.10.2024 15:30
Rasthaber -  Filistinlilerin büyük operasyonu Aksa Tufanı’nın yıldönümüne yaklaşırken, gaspçı rejim ile Gazze Şeridi'nin en önemli destekçisi Lübnan arasındaki savaş kritik bir duruma girdi.

Yaklaşık iki ay önce, Hizbullah'ın üst düzey komutanı Fuad Şükür’ün 9 Ağustos'ta şehit edilmesinden bu yana, savaş sürekli bir yükseliş durumuna girmiş ve Hizbullah'ın büyük liderinin şehadeti, onu en yüksek seviyeye taşımıştır.

Şu anda savaşın genişlik ve alan açısından daha da yayılmasıyla karşı karşıya kalmanın mümkün olduğu bir ortamdayız. Siyonist rejim, Hizbullah korkusunu gizlemese de tehlikeli bir aşamaya girmiştir ve bu nedenle onu kontrol altına almak için özel eylemlere ihtiyaç duymaktadır. Bu bağlamda şunu söyleyebiliriz:

1-      Geçtiğimiz yıllarda güney kesimlerine yapılan saldırı, bir geçmişi olmasına ve geçen yıl 3 Ocak'ta Şeyh Salih el-Aruri'ye karşı gerçekleştirilmiş olmasına rağmen, Siyonist rejim ile Hizbullah arasındaki çatışmada bir dönüm noktası olarak değerlendirilmişti.

İsrail rejimi bu eylemiyle Hizbullah'ın Tel Aviv'e karşı saldırı operasyonları başlatmasına fiilen izin vermiş oldu. Hizbullah, Tel Aviv'e saldırmadan çok etkili bir cevap verebilmek amacıyla 27 Ağustos’taki dördüncü operasyonunda, bu rejimin derinliklerindeki özel istihbarat, siber ve 8200 operasyon birliğine saldırarak bu istihbarat biriminin 200'e yakın komutan ve subayını öldürdü ve yaraladı.

Burada önemli olan Hizbullah'ın bu rejim ordusunun en önemli, hassas ve gizli merkezine saldırmasıydı. Dolayısıyla Siyonist rejim, Hizbullah'a 8200 biriminin çalışmalarında herhangi bir aksama olmadığını göstermek için toplu katliam düzeyinde bir suç ve cinayet işledi ve 18-19 Eylül tarihinde Hizbullah'ın yeni çağrı cihazları ve kablosuz cihazları patlamış, bu dönemde %90'dan fazlası Hizbullah mensubu olmasa da yaklaşık 70 kişi şehit olmuş, 2800'e yakın kişi de yaralanmıştır.

Bu eylem, savaş sürecinde önemli bir tırmanış olarak değerlendirildi. Bu nedenle Hizbullah, Tel Aviv'e saldırmaktan kaçınma politikasından vazgeçti ve 33 gün savaşında bile daha önce yapmadığı bir şekilde balistik füzeyle bu rejimin başkentini hedef aldı.

Tel Aviv'e ve 8200 askeri birliğinin konuşlandığı bölgeye yapılan eş zamanlı saldırılar, bu rejimin artık güvenli bir yerinin kalmadığı anlamına geliyordu. Bu arada Siyonist rejim, Hizbullah'ın krizi tırmandırma politikasından korktuğunu ve ateşkesi bir ganimet olarak gördüğünü düşünerek Fransa ve ABD hükümetleri aracılığıyla 21 günlük ateşkes olarak bilinen bir plan sundu.

Ancak bu planın amacı Lübnan'ın Gazze direnişine askeri desteğini sona erdirmek olduğundan, Hizbullah bu planı Gazze'de ateşkes sağlanacağı zamana kadar erteledi ve bu da İsrail rejimi tarafından kabul edilmedi ve bu, Beyrut'a yönelik saldırıların tırmanmasına neden oldu ve bu saldırılar Hizbullah komutanlarından 14'ünün ve Hizbullah Genel Sekreteri'nin şehit olmasıyla sonuçlandı.

Seyyid Hasan Nasrallah'ın şehadeti, tam olarak Hizbullah'ın mevzilerindeki ısrarı nedeniyle İsrail rejiminin acilen savaş çemberini genişletmesi ve çatışmaları yoğunlaştırması gerektiği anlamına geliyordu. Çünkü Seyyid Hasan Nasrallah'ı öldürme riskinin çok yüksek olduğunu biliyordu.

Bu nedenle pek çok analist bu olayı, Siyonist rejimin Lübnan'la topyekun savaşının bir işareti olarak değerlendirdi. Lübnan'la yapılacak bir savaşın İsrail'e maliyeti çok yüksek ve böyle bir savaşın gidişatı tam olarak hesaplanamıyor.

İsrail, Lübnan'a iki kez saldırdı ve her ikisinde de savaştan ağır kayıplar aldı ve hakimiyeti kaybederek savaşı terk etti. Bu nedenle İsrail çok yüksek bir risk aldı ve şansını bir kez daha denedi.

Bir rejim ne zaman böyle bir durumda bir savaşa girer? Başka seçeneği olmadığında. Dolayısıyla savaşın Gazze'den Lübnan'a yayılması ve derinleşmesi bu rejimin acil ve zor bir durumda olduğunu gösteriyor. Peki bu acil ve zor durum nasıl ortaya çıktı?

2-      İsrail rejimi bir yıldır Gazze'de Amerika, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın her türlü desteğiyle, eli açık bir şekilde savaşıyor. Başbakan Netanyahu'ya ya da Yoav Gallant'a şu anda Gazze'de ne başardıklarını sorsalar, Gazze'yi yerle bir ettiklerini, 40 binden fazla sakinini öldürdüklerini, Gazze dışındaki Filistin direnişinin liderlerini şehit ettiklerini söyleyecekler. Yani onların önceden açıkladıkları üç ana hedef konusunda söyleyecek bir şeyleri olmadığı açık.

 Siyonist rejimin siyasi ve askeri liderleri Gazze direniş örgütlerini yok edemedi. Yapılan açıklamalar, direnişe sürekli ateş açmaları, bu rejimin Gazze'deki hava operasyonlarının devam etmesi bunu gösteriyor.

İkinci hedef ise Gazze Şeridindeki sivil yönetimi değiştirerek onu Hamas'ın elinden almaktı ve bu, uygulamaya hazır olduğuna dair hiçbir işaret olmayan bir hedeftir. Elbette Hamas'ın kendisi de “Bizim Filistinli bir grubun Gazze'nin yönetimini devralması konusunda bir sorunumuz yok” diyor. Soru şu: Gazze'nin sivil idaresinde Hamas'ın yerini hangi Filistinli grup alabilir?

Üçüncü hedef ise 1948 bölgesinin güvenliğinin Gazze tarafından kalıcı olarak sağlanmasıydı ama bu da sağlanamadı. Bu durumda, Aksa Tufanı operasyonu ve Gazze savaşının yıldönümünün yaklaşmasıyla birlikte Siyonist rejim, Lübnan'a yönelik saldırılarını yoğunlaştırırken aynı zamanda Hizbullah'ın operasyonlarının da yoğunlaşmasıyla karşı karşıya kaldı.

Gaspçı rejim, Gazze ve Lübnan şehitlerinin resimlerini göstererek, özellikle şehit komutanların istatistikleri üzerinde manipülasyon yaparak ve ayrıca çok sayıda yıkılmış binayı göstererek, orta cephede ve kuzey cephesinde üstünlük sağlıyormuş gibi davranıyor. Oysa İsrail üstün olsaydı, ilan edilen hedeflerin gerçekleşmesine hiçbir etkisi olmayan yeni hedefler belirlemez, ilan ettiği hedeflere ulaşırdı.

3-      Gaspçı rejimin, büyük Mücahit Seyyid Hasan Nasrallah'ı ve Hizbullah ve Hamas'ın üst düzey komutanlarını şehit etmesi, direniş cephesini keskin ve kararlı bir mücadele durumuna sokuyor ve bu asla gaspçı rejimin çıkarına değildir.

Bir yıl süren savaş sürecinde İsrail, iki yıl öncesine kadar tehdit aşamasından çıkmış gibi görünmesine ve bölgesel düzeyde siyasi konumunu geliştirmesine rağmen gerçekten de her boyutuyla normalin dışına çıkmıştır ve özel bir şekilde yönetilmektedir.

İsrail, Amerika ve Arap ülkelerinin yardımıyla İran'ı kuşatacağını iddia etti ve şimdi askeri-güvenlik durumu aşamasına döndü ve direniş cephesinin kuşatması altına alındı. Eğer bu rejimin içinde bulunduğu şartlara iyi bakarsak İsrail'in bugünkü devletinin, kurulduğu dönemdeki durumuna tamamen benzediğini ve 1948'de yaklaşık on ay süren savaş gibi bir savaşla karşı karşıya olduğunu görebiliriz. Tabii şu farkla ki o savaş sırasında İsrail'in işgal ettiği topraklar çoğaldı ama burada merkezde Hamas'ın, kuzeyde Hizbullah'ın eylemlerinden kurtulmak için mücadele veriyorlar ve düşmanlarının saldırıyı durdurmaları arzusu içindeler.

Artık İsrail, Hizbullah'ın Gazze'ye destek saldırıları karşısında gerilimi geliştirme ihtiyacı politikası dediğimiz bir noktaya ulaştı. İsrail neden gerilimi artırmaya ihtiyaç duyuyor? Netanyahu, geçtiğimiz günlerde BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, “Yemen'den Filistin'e kadar olan bölge, İran merkezli tutarlı bir cephenin gölgesindedir ve bu devam ederse Avrupa ve ABD'nin gücünü ve nüfuzunu tehdit edecektir” dedi.

4-      Bu mücadelede gerçek sahada üstünlük direniş cephesinde olmasına ve İsrail'in heyecanlı oyunu onun heyecanını göstermesine ve direniş cephesinin bu tür bir oyun sergilemesine gerek olmamasına rağmen, bu rejim bu alanda başı boş bırakılamaz. Çünkü zarara sebep oluyor. Siyonist rejimin son iki aydaki eylemleri caydırıcı bir tepki gerektiriyor. Bu cevap, ortaklar tarafından aynı anda gerçekleşebilir, Hayfa ve Tel Aviv iki stratejik hedef olarak seçilebilir ve sadece İran'ın kararlı askeri yanıtı ile de karşı karşıya kalabilir.

Bu cevap havada, denizde ve karada olabilir ama düzeyi aynı olmalıdır, Hamas lideri İsmail Haniye'nin şehadetinden Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan'ın ve Tümgeneral Seyyid Abbas Nilfuruşan’ın şehadetine kadar Siyonist rejimin kötülükleri ve suikastları düzeyinde bir cevap olmalıdır.

Bu düzeyde bir cevap verilmezse, bizim irademiz dışında olsa bile tüm bölgede gerilimin tırmanmasından korkuluyor. Şu anki kararlı tepkimiz İran'ın savaşa girmesini engelleyebilir. İsrailliler daha fazla bekletilmemeli. Onlar cevabımızın kesin olduğunu biliyorlar ve cevabımız kesin de.

5-      Keyhan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Şeriatmedari bu yazıyı yazdığı sırada İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Ordusu'nun işgal altındaki topraklara yönelik ağır saldırısı başladı. Tüm Müslüman milletlerin ve dünyanın hür insanlarının, gerçekleşmesi için gün saydığı bu şeref ve onur verici operasyonu tebrik ediyoruz.


Hüseyin Şeriatmedari

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM