On yıllardır Orta Doğu diplomasisinin barışa giden yoldan
çok bir "süreç" olduğunu ifade eden Guterres, "Sözcükler,
konuşmalar, bildiriler sahadaki insanlar için fazla bir anlam ifade etmiyor.
Daha önce de gördüler, duydular. Bu süreç devam ederken yıkım ve ilhak tüm
hızıyla ilerliyor. Bu çabanın farklı olduğunu kanıtlama sorumluluğu hepimize
aittir." uyarısını yaptı.
Orta Doğu barışı için temel sorunun, iki devletli çözümün
hayata geçirilmesi olduğunun çok açık bilindiğine işaret eden Guterres,
sözlerini şu şekilde sürdürdü:
"Yani, İsrail ve Filistin’in bağımsız, egemen ve
demokratik iki devlet olarak, yan yana barış ve güvenlik içinde yaşaması. Bu
çözüme karşı duranlara temel sorum şudur: Alternatif nedir? Filistinlilerin
eşit haklardan mahrum bırakıldığı, sürekli işgal ve eşitsizlik altında yaşamak
zorunda bırakıldığı bir tek devlet gerçeği mi? Filistinlilerin topraklarından
sürüldüğü bir tek devlet mi? Bu ne barıştır, ne adalettir, ne de uluslararası
hukuka uygundur ve kabul edilemez. Bu yol sadece İsrail’in küresel düzeyde
artan yalnızlığını derinleştirir. Açık konuşalım: Filistinliler için devlet
kurma bir ödül değil, bir haktır.
Bu hakkın inkarı, dünyanın dört bir yanındaki aşırılık
yanlılarına verilmiş bir hediye olur."
BM Genel Sekreteri, diğer taraftan zamanın tükendiğini ve
her geçen gün güvenin azaldığını, kurumların zayıfladığını ve umutların
yıkıldığını ifade etti.
Bu nedenle uluslararası topluma sadece iki devletli çözüm
vizyonunu canlı tutma çağrısı yapmadığını aktaran Guterres, aynı zamanda bunu
gerçeğe dönüştürmek için acil, somut ve geri döndürülemez adımlar atılması
gerektiğinin altını çizdi.
Guterres, bunun için şiddetin derhal sona erdirilmesi,
Uluslararası Adalet Divanı’nın çağrısı doğrultusunda ilhak ve yerleşim
faaliyetlerinin derhal durdurulması, işgal altındaki Filistin topraklarının
herhangi bir bölgesinden Filistinli nüfusun zorla yerinden edilmesi ve etnik
temizlik anlamına gelebilecek her türlü uygulamanın reddedilmesi, her türlü
vahşet suçu ve uluslararası hukuk ihlalleri için tam hesap verebilirliğin
sağlanması, güvenilir bir siyasi diyaloğun yeniden başlatılması ve her iki
halkın eşit haklarının ve onurunun yeniden teyit edilmesi gerektiğini
vurguladı.
Sürece Gazze'den başlanması gerektiğini ifade eden Guterres,
"Gazze, felaketlerin birbirini izlediği bir çöküşe sürüklendi."
uyarısında bulundu.
Guterres, yaşam kurtarıcı insani yardımlar üzerindeki kısıtlamaların
hafifletilmesine yönelik son adımları memnuniyetle karşıladığını ancak bunların
kabusu sona erdirmek için yeterli olmadığını bildirdi.
Gazze'de derhal, kalıcı bir ateşkes, tüm esirlerin koşulsuz
ve derhal serbest bırakılması ile tam ve engelsiz insani erişime ihtiyaç
olduğuna dikkati çeken Guterres, "Bunlar barışın ön koşulları değil,
temelleridir." değerlendirmesinde bulundu.
Guterres, Gazze’nin ötesinde, Doğu Kudüs dahil olmak üzere,
işgal altındaki Filistin topraklarının devam eden işgalinin yasa dışı olduğunu
yineleyerek, bu işgalin tercihten değil, hukuktan kaynaklanan sorumluluklardan
sona ermesi gerektiğini ifade etti.
BM Genel Sekreteri, "Filistin devletinin kurulması ile
İsrail’in güvenliği arasında sahte bir tercih yaratılmasını reddedelim. İşgalin
güvenlik getirmediğini kabul edelim. İsrail’in meşru güvenlik kaygıları nasıl
ciddiye alınmalıysa, Filistin halkının meşru hakları da aynı şekilde ele
alınmalıdır." dedi.
İsrail’e açık ve net bir şekilde iki devletli çözüme yeniden
bağlı kalması çağrısında bulunulması gerektiğinin altını çizen Guterres,
İsrail'in bu çözümü baltalayan tüm eylemlerini durdurmasının tek bir sesle
talep edilmesi gerektiğini kaydetti.
Guterres, Filistin’in barışçıl, demokratik ve kapsayıcı bir
devlet vizyonu etrafında birleşmesinin de desteklenmesi gerektiğini belirterek,
"Bu ihtilaf yönetilemez, çözülmelidir. Mükemmel koşulların oluşmasını
bekleyemeyiz. Bu koşulları biz yaratmalıyız. Acı dayanılmaz hale gelene kadar
barış çabalarını erteleyemeyiz. Çok geç olmadan harekete geçmeliyiz." diye
konuştu.
Bunun yalnızca siyasi bir sorun değil, aynı zamanda ortak
değerlere ve ilkelere dair bir mesele olduğuna işaret eden Guterres,
"Hiçbir ulus sürekli bir güvensizlik içinde yaşamamalıdır ve hiçbir halk
sürekli işgal altında yaşamamalıdır. Bu, vicdanın çağrısıdır. Bu çağrıya
açıklıkla, cesaretle ve kararlılıkla cevap verelim." çağrısında bulundu.