1) Binyamin Netanyahu, Siyonistleri kendi oyuncağına
dönüştürerek askeri operasyonları yürütürken, 72 saat içinde İran’ın işini
bitireceğini iddia ediyordu. Fakat savaşın ilk saatlerinden uzaklaştıkça, nasıl
bir hata yaptığını daha iyi anladı. İran halkı arasında benzeri az görülmüş bir
birlik ve dayanışmayı nasıl güçlendirdiğini ve Siyonist rejimin yetmiş yıllık
güvenlik ve caydırıcılık altyapısının nasıl İran’ın bel kırıcı darbeleri
altında ezildiğini gördü. Savaş ilerledikçe, İran’ın saldırıları daha isabetli
ve daha güçlü oldu, öyle ki savaşın son günlerinde, İran’ın atışlarının büyük
kısmı hedeflerine tam isabet ediyor ve birkaç metrelik alanları yok ediyordu.
İran’ın askeri gücü o kadar kesin ve sarsılmaz ki, İran İslam Cumhuriyeti
Ordusu’nun son Umman Denizi ve Hint Okyanusu tatbikatı Siyonistlerin uykusunu
kaçırdı ve onları sığınaklara yönlendirdi! Fox News şu açıklamalarda bulundu: “İsrail,
İran’ın saldırılarından korktuğu için sığınaklarını kaçtı. İran, sadece bir
tatbikat ve psikolojik operasyonla, İsrail halkı ve yetkililerinin uykusunu
kaçırdı.”
2) İsrail ve Amerika, 12 günlük savaşta hedeflerine
ulaşamadılar ve ilk planlarının tersine ateşkes talep ettiler. İran’ın bu büyük
sahadaki zaferi, sadece askeri bir başarıdan çok daha fazlasıdır. Öyle ki uzman Foreign Policy dergisi birkaç hafta önce
şu itiraflarda bulundu: “İranlılar yıllarca, neden ülkenin füze programına, bölgesel
vekil güçlere veya askeri direniş doktrinine ihtiyacı var diye soruyorlardı,
şimdi ise İran’ın bağımsız ve egemen kalması için bu araçları nasıl daha güçlü
hale getirebiliriz diye soruyorlar. Direniş artık sadece hükümetin sloganı
değil, ülkeyi savunmak için ortak bir söyleme dönüşmüştür. Bunlar eski duruşlarını
tekrar eden 1979 kuşağı değildir, onların çocukları ve torunlarıdır. Onlar, internete
ve Batı medyasına erişimi olan ve birçoğu Batı’ya meyilli yetiştirilmiş
kişilerdir ve artık onlar da küresel düzenin meşruiyetini sorgulamaktadır.
Direniş artık yalnızca İran İslam Cumhuriyeti ve ona bağlı olanlara mahsus
değildir, sosyal ve siyasi sınırları aşarak vatana sahip çıkmanın haykırışı
haline gelmiştir. Artık Batı ile müzakerenin İran’ın sorunlarını çözeceği
düşüncesi, gerçekçilikten çok teslimiyetin bir göstergesi sayılmaktadır. Bir
zamanlar genç kuşak, İslam Cumhuriyeti’nin bölgesel stratejisini maliyetli,
tahrik edici ve izole edici olarak eleştirirdi, fakat son savaş bu bakışı değiştirdi.
Daha önce İmam Hamanei’nin resmi sloganlarını ciddiye almayan İranlıların bir
kısmı, şimdi aynı sloganları tekrarlamaya başlamışlardır.
3) İran’ın bu göz kamaştırıcı zaferi ve düşmanın bu karmaşık
projedeki yenilgisi, her şeyden önce Başkomutan İmam Hamanei’nin hikmetli
tedbirlerinin sonucudur. Bu tedbirler arasında şehit komutanların yerine
hızlıca yeni atamalar yapılması, Siyonist rejimin derinliklerinde onları
perişan eden ezici saldırılar düzenlenmesi ve düşmanın planlarını alt üst eden milli
birlik ile dayanışmanın güçlendirilmesi yer almaktadır. Düşman bu sahadaki
yenilgiden sonra, kaybını telafi etmeye yöneldi ve bunun sebebini milletin ve
yetkililerin, İmam Hamanei’nin rehberliği altında sağladığı birlik ve bütünlük
olarak gördü. Dolayısıyla siyasetteki ve medyadaki uşakları aracılığıyla, İmam
Hamanei’yi, İran milletinin birliğini ve güçlü silahlı kuvvetlerini aynı anda
kişilik suikastlarıyla hedef alması doğaldır.
4) Sistemde paradigma değişiminin zorunluluğu, müzakerenin
zorunluluğu (müzakere masasını bombalayan Amerika ile), nükleer programın
askıya alınması, güvenlik suçlularının serbest bırakılması, anayasanın değiştirilmesi
gibi halkı kutuplaştırmak için birbirine bağlı hareketler başlatılması ve
iddialar ortaya atılması tesadüf değildir. Nüfuz şebekesinin görevlileri,
gaflet içindeki unsurları da kullanarak, düşmanın askeri saldırıyla
başaramadığını siyasi ve medya operasyonlarıyla, “paradigma değişimi”
iddiasının arkasına saklanarak gerçekleştirmeye çalıştılar.
5) İmam Hamanei’nin kesin ve hikmetli konuşmaları, düşmanın
ikinci aşama operasyonuna (askeri yenilgilerinden sonra) karşı başarılı bir
taarruz ve savunma idi. O, düşmanın amacını açıklığa kavuşturarak, Amerika ile
müzakere paradigmasının çöküşünü ve alçalışını, İran milletinin çıkarları ve
izzetinin dışında bir çerçevede ortaya koydu. İmam Hamanei’nin konuşmaların özü
şuydu: “İran’ın düşmanları, milletin, yetkililerin ve silahlı kuvvetlerin güçlü
birliği ile askeri saldırılardaki ağır yenilgilerden anladılar ki, İran milletini
ve İslâmi düzeni savaşla dize getiremeyecekler ve kendilerine itaat
ettiremeyecekler. Dolayısıyla şimdi bu hedefi ülke içinde ihtilaf yaratarak
takip ediyorlar.”
6) Cumhurbaşkanını savunmak ve onu nifak hareketinden
ayırmak, eşzamanlı olarak da “Amerika ile müzakere” mantığının çürümüşlüğünü
ortaya koymak, öyle akıllıca bir harekettir ki hem düşmanların kutuplaştırma
oyununu bozuyor hem de İran milleti cephesiyle onun düşmanlarının cephesi
arasındaki söylemin ayrım hattını belirginleştiriyor. Nifak akımı da bu ayrım
hattını bulandırmak ya da kaybettirmekle görevlidir.
7) Şu son haftalarda hangi çevrelerin, Amerika ile müzakere
masasını (bombalanmış masayı) yeniden cilalamaya çalıştıklarına dikkat ediniz.
İmam Hamanei’nin aydınlatıcı sözleri, “fitne ve müzakerecilik” hattının
ipliklerini söküp atarken aynı zamanda Cumhurbaşkanı’nı da desteklemektedir.
Örneğin İmam Hamanei şöyle buyurmaktadır:
-Amerikalılar geçmişte gerçek düşmanlık sebebini terörizm,
insan hakları, demokrasi, kadın meselesi ve benzeri başlıkların arkasına
gizliyorlardı veya daha itibarlı bir şekilde “İran’ın davranışını değiştirmek
istiyoruz” diyorlardı. Ama bugün iş başında olan kişi gerçeği ifşa etti ve “İran’ın
bizim dediğimizi yapmasını istiyoruz” dedi. Onlar İran’ın, tüm bu izzet ve
şerefe rağmen Amerika’nın sözünü dinlemesini istiyor.”
-İran milleti, böylesi büyük bir hakaretten derin biçimde
rahatsızlık duyar ve bu yanlış beklentiyi taşıyanlara karşı tüm gücüyle
direnir.
-Amerika’nın düşmanlığının sebebinin İran milletinin
sloganları olduğunu söyleyenler yüzeysel kişilerdir. Yine, “neden Amerika ile
doğrudan müzakere etmiyorsunuz ve meseleleri çözmüyorsunuz” diyenler de
yüzeysel kişilerdir. Çünkü Amerika’nın gerçek hedefi gölgesinde bu meseleler
çözümsüzdür.
- İran İslam Cumhuriyeti’nin işini bitirsin diye Siyonist
rejimi kışkırttılar ve ona yardım ettiler, çünkü milletin karşılarında
duracağını ve böylesine pişman edici bir yumruk indireceğini tahmin
etmemişlerdi.
-Düşman, İran İslam Cumhuriyeti’ni geri püskürtmenin yolunun
kaba kuvvet kullanmak olmadığını, ülke içinde ihtilaf ve nifak yaratmak
olduğunu anlamıştır.
-Bugün Allah’a hamd olsun halk birlik içindedir, görüş
ayrılıkları olsa da, sistem ve ülkeyi savunmak ve düşmana karşı durmak için
yekparedir. Bu birlik, düşmanın saldırısını engellemektedir ve bu nedenle
düşmanlar bu birliği yok etmenin peşindedir.
-Mukaddes birlik, büyük topluluk ve halkın gönülleri ile
iradelerinin çelik kalkanı asla zedelenmemelidir.
-Halkın kendi arasında, halk ile devlet arasında, sistemin
yetkilileri arasında ve halk ile silahlı kuvvetler arasında birliğin korunması
gerekmektedir. Emareler gösteriyor ki düşmanın en büyük çabası bugün bu birlik
ve beraberliği bozmak üzerinedir.
-Çeşitli meselelerde farklı görüşlerin olması ve yeni
fikirlerin sunulması sorun değildir ancak devrimin temelleri ve esasları
yıkılmamalıdır. Herkes dikkatli olmalıdır! Düşmanın 12 günlük savaşta
yenilgisinden sonraki tasarımı, çok seslilik yaratmak ve birliği bozmak
üzerinedir.
8) Nifak ve tahrif akımının Amerika ile müzakere hattını
yeniden inşa etme çabaları, Donald Trump’ın kısa süre önce, beş Avrupa devleti
lideri ile Ukrayna devlet başkanını Beyaz Saray’daki çalışma masasının
karşısına küçük düşürücü bir şekilde oturtmasıyla eşzamanlıdır. Trump burada,
Ukrayna topraklarının bir kısmının devrini dikte etti ve Avrupalılardan,
Amerika’nın Ukrayna’ya silah satışı bahanesiyle 100 milyar dolar daha talep
etti! Bu, Amerika’nın son iki yılda Ukrayna savaşı bahanesiyle Avrupalılardan
kopardığı birkaç yüz milyar euroya ve doğalgazı onlara beş kat daha pahalıya
satmasına ek olarak gerçekleşti. Başka bir deyişle, her ne kadar
“Trumpseverler” yoğun bir karın ağrısıyla Amerika ile müzakere balonunu
şişirmekte çok uğraştılarsa da, Trump yönetimi en yakın müttefiklerini soyup
küçük düşürerek müzakerenin kıymetini ortaya koymuş oldu.
Muhammed İmani/Keyhan