Sigorta hayatımızın hemen hemen her alanında mevcuttur.
Başta Sağlık sigortası olmak üzere araba, ev, ev eşyaları, hatta aldığımız
televizyon, çamaşır makinesi, buzdolabı vs. gibi eşyaların garantilerini
uzatmak için de ekstra sigorta yaptırmak mümkündür.
Tabi sigortanın çeşitleri vardır. Mesela bir arabayı
standart sigorta yaptırabileceğiniz gibi orta dereceli veya full kasko da yaptırabilirsiniz.
Tabi bunların hepsinin ayrı ayrı ödemeniz gereken pirimleri vardır.
Madde aleminde çoğu zaman hayatımızı kolaylaştıran, zor
durumda bizlere destek olan bu sigorta işlemi elbette gereklidir. Hangi
durumlarda ve ölçüsü ne olmalıdır, bunlar kişiye ve yaptıracağınız şeye göre
değişir.
Beş-on yıllık ömrü olan arabanın, televizyonun, bilgisayarın
vs. bozulduğunda veya çalındığında yerine yenisini alma veya tamir etme için
her ay öncesinden sigorta pirimini kuzu kuzu ödüyoruz.
Aksi taktirde kaza anında çalıntı vs. durumlarda sigorta
şirketleri geri ödeme yapmıyor. Bunu hepimiz biliyoruz ve ona göre de her ay
düzenli olarak ödüyoruz.
Peki sonsuzluk
aleminde ahiretimizin sigortasını, hatta yaptığımız ibadetlerin kabul
noktasında sigorta yaptırmamız gerekmez mi?
Ahiret sigortasını nasıl ve ne şekilde yapmalıyız?
Tabi hemen aklımıza gelen namaz, oruç, hac ve genel manada
ibadetlerdir. Bunlar elbette olması gerekenlerden bazılarıdır.
Hadisi şerifte buyrulur ki; “sadaka ömrü uzatır, belayı
defeder,” yani belalardan korur. Bu şekilde bu gibi ameller ile hem hayatımızı,
hem de ahiretimizi sigortalı yapmış oluruz. Buna benzer bircok ameller vardır
ki, bunlar gönüllü yapılmış sigortalardır. İnfak etmek, fakirin yoksulun
elinden tutmak, silayi rahim etmek gibi gönüllü ve daha kapsamlı sigortalara
örnek olarak verebiliriz. Bu gönüllü sigortalar insanın imkanları, imani ve
takvası ile alakalıdır.
Bir de mecburi sigortalar vardır. Tıpkı sağlık sigortası
veya araba sigortası gibi aynı şekilde İslam dininde de mecburi sigortalar
mevcuttur. Zekât ve humus gibi, ‘’Zekat ve Humus’’ hattı zatında namaz gibi,
oruç gibi “furu-i din” dendir.
Kur’an-ı kerim’de namazdan sonra çoğu kez hemen zekat
zikredilmiştir.
Hac suresi 78’de şöyle buyrulur: .... Artık dosdoğru namazı kılın, zekatı
verin ve Allah'a sarılın, sizin Mevlanız O'dur. ….
Yine Neml suresi 3.ayeti kerimede : Ki onlar, namazı
dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve onlar, ahirete kesin bilgiyle iman ederler.
Buna benzer onlarca ayeti kerimeyi örnek verebiliriz.
Yani namazı kılmak bize nasıl farz ise malımızın zekatını
veya humusunu vermekte o kadar farzdır. Hatta dosdoğru namaz kılmak zekat
vermekle ilintili olacağı vurgulanmaktadır.
Yerine getirmeme gibi bir lüksümüz yoktur. Ama çoğu zaman
toplumun büyük çoğunluğu namaz ehli, oruç ehli hatta hac ehli olmasına rağmen
zekat ve humus konusunda maalesef gevşek davranabiliyor.
Yani insan namaz
kılar, oruç tutar, hacca gider ve birçok farz amelleri yerine getirir ama
malının zekâtını veya humusunu vermezse bu ibadetlerini sigortalı yaptırmış
sayılmaz.
Örneğin; insan namazı, zekatı veya humusu verilmemiş bir
elbise ile kılsa, zekatı verilmemiş para ile aldığı bir halının üstünde kılsa,
namaz kabul olmaz. Zira zekat fakirlerin hakkıdır ki verilmediği taktirde fakir
fukaranın hakkını gasp etmiş oluruz. Ve humus sigortası yaptırmamış ve
pirimlerini ödememiş oluruz. Yani yaptığımız ibadetleri bir de ayrıca sigorta
yaptırmak durumundayız.
Yani yukarıdaki ayeti kerimelerde vurgulandığı gibi
“dosdoğru namazın sigortası zekat vermektir.” Aynı şekilde Hacca humusu
verilmemiş para ile gitse bu Hac sadece sıfat değiştirmek için gidilen
hacclardan sayılır.
Bakara suresi, 110. Ayeti kerimede şöyle buyrulur;
Namazı dosdoğru kılın,
zekatı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu
Allah katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görendir.
Yani Allah yolunda neyi verirseniz onun karşılığını
bulacaksınız, Allah-u Teala ile yaptığınız sigorta anlaşmasının pirimlerini
gereği gibi ödediğiniz taktirde karşılığını kat kat alacaksınız.
Yine Bakara suresi, 277.de
İman edip güzel amellerde bulunanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve zekatı
verenler; şüphesiz onların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur
ve onlar mahzun olmayacaklardır.
Yine tabiri caizse, yapılan sigorta anlaşması üzere hareket
edildiğinde zor durumlarda müminlerin korkmalarına gerek yoktur.
Ayrıca humusu ve
zekatı vererek toplumun sosyal düzeninin sağlanmasına da bir katıda bulunmuş
oluruz ki zekat ve humus gerçekten verildiğinde toplumda fakirlik ve yoksulluğu
ortadan kaldırmış oluruz.
Yoksul olmayan bir toplumda malınızda genel manada güvende
olur; hırsızlık, gasp vs gibi toplumun asayiş ve düzenini bozucu durumlar
ortadan kalkar, zira çoğu zaman hırsızlık, gasp gibi durumlar fakirlikten ileri
gelir.
Gerçi toplumda bu işi meslek haline geitirenler de
mevcuttur. Bunu bir meslek haline getirenler organizeli bir örgüt kurup
yapanlar da yine fakir ve yoksul insanların bu zaafından faydalanmakta ve kötü
amelleri için kullanmaktalar. Varlıklı insan bu gibi kriminel olaylarda kendini
elbette kullandırmaz.
Zira imam Ali(as)
şöyle buyuruyor;
Fakirlik bir kapıdan girince, din öbür kapıdan çıkar.” (!)
Yoksul durumdaki ihtiyaç sahiplerinin iman eksikliği
gözönünde bulundurulduğunda kriminal örgütlerin bunları kullanmaları daha kolay
olur.
Yine meyve yetiştiriciliğinde kaliteli ve bol ürün alabilmek
için toprak işleme, sulama, gübreleme gibi tedbirlerin yanında her yıl
budamanın da yapılması zorunludur. Ağacın ömrü boyunca yapılan budama verimi,
meyve kalitesini ve ağacın sağlığını doğrudan etkilemektedir. Oysa ağaç
budandığında bazı dallarının kesildiğini ağacın zahirde küçüldüğünü görürsünüz.
Oysa ki bu budama işleminden sonra işi bilen çiftçi daha bol ve kaliteli ürün
elde edeceğini bilir.
İşte zekat ve humus verildiğinde de şeytan, insanı malının
azalacağı yönünde kandırır. Oysa ki tıpkı budama işleminden sonraki meyvenin
daha bol ve verimli olduğu gibi zekat ve humusda da olay aynıdır.
Zekat ve humusun birçok toplumsal, sosyal, kültürel,
faydaları vardır ki bunları burda sıralamak asıl hedefimiz değil, bu yazımızda
sadece sigorta ile ilişkisini açıklamaya çalıştık.
Kıldığımız namaza, tuttuğumuz oruca, gittiğimiz hacca
güvenipte “Zekat ve Humus” sigortası yapma gafletinden uyanma umudu ile….
Mehmet Yüksek