Bu
sure her ne kadar Hz. Nuh (a.s) ve Hz. Musa (a.s)’ın tarihini ayrıntılı bir
şekilde beyan etmiş de olsa Hz. Yunus’un (a.s) kavminin tövbesine bir ayetle
işaret edilmiştir. Bu surenin ‘Yunus’ suresi olarak adlandırılma sebebi ise;
Yunus Peygamberin kavminin azap gelmeden hemen önce tövbe etmesine ve Allah’ın
da onların tövbelerini kabulünün önemine ve hassasiyetine vurgu yapmak için
olabilir. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: “Hz. Yunus (a.s), otuz yaşından
altmış üç yaşına kadar Allah’ın dinini tebliğ etmesine rağmen kavminden sadece
iki kişi ona iman etmişti.
Hz.
Yunus (a.s), yıllardır nasihatlerine inanmayan insanlara beddua edip
aralarından ayrıldı. Hz. Yunus’a (a.s) iman etmiş iki şahıstan biri bilgin ve
hikmet sahibi idi. Bu bilgin ve hikmet sahibi kimse, Hz. Yunus’un (a.s) beddua
edip, kavminden ayrıldığını görünce yüksekçe bir yere çıkarak insanları yüksek
ses ve nidayla uyarır. İnsanlar bu durum karşısında üzülüp, eseflenince bu
bilgin kimsenin yönlendirmesiyle bulundukları şehirden ayrılırlar. Evlatlarını
kendilerinden uzaklaştırıp, Allah’ın huzurunda sızlanarak ve ağlayarak
affedilmeleri için tövbe ederler. Hz. Yunus (a.s) geri döndüğünde kavminin
helak edilmediğini görür ve sebebini sorar.
Onlar
da başlarından geçen hadiseyi Hz. Yunus’a (a.s) naklederler. 1 Evet, insan
uçurumun kenarında dahi olsa helak olmaktan kendisini koruyabilir. İman ve
yerinde tövbe ile ilahi azabın gelmesine engel olabilir.
Dua
ve ibadetlerle belaları geri çevirebilir, böylelikle mutlu ve mesrur yaşayabilir.
Tüm yalanlayan geçmiş kavimlerden sadece Hz. Yunus’un (a.s) kavmi yerinde
tövbesiyle ilahi azaptan kurtulmuştur.
--------------------------------------------
1
Tefsiru’l
Mecmeu’l Beyan ve Tefsir-u Safi