Bakan sözlerine şöyle devam etti: “İran İslam Cumhuriyeti
Silahlı Kuvvetleri 12 günlük kutsal savunmada en küçük bir dış kaynağa
dayanmadı; savaşta kullanılan her şey kendi savunma sanayimizin üretimiydi.
Dünya, kullanılan füzelerin hedefleri tam isabetle vurduğunu ve siyonist
düşmana ağır kayıplar verdirdiğini gördü.”
Siyonist rejimin kapsamlı haber sansürüne atıfta bulunan
Savunma Bakanı, “Siyonist rejimin medya sansürü, İran füzelerinin isabetlerinin
tam olarak yansıtılmasına izin vermese de, bu isabetler hakkındaki bilgiler
zamana yayılmış durumdaydı ve bu da İran İslam Cumhuriyeti silahlı
kuvvetlerinin yeteneklerini gösteriyordu. Geçmişte kullanılmamış füzelerimize
kıyasla füzelerimizi kullanma konusunda çok daha güçlü bir kapasiteye sahibiz.”
dedi.
Emir Nasirzade, “12 günlük savaşta kullanılan füzeler,
Savunma Bakanlığı’nın birkaç yıl önce ürettiği füzelerdi. Bugün, daha önceki
füzelerden çok daha üstün yeteneklere sahip füzeler ürettik ve elimizde
bulunduruyoruz ve eğer Siyonist düşman bir maceraya daha girişirse, bu füzeleri
mutlaka kullanacağız.” ifadesini kullandı.
Emir Nasirzade şu değerlendirmede bulundu: “12 günlük
savaşta ‘en güçlü’ diye anılan tüm hava savunma unsurları—THAAD, MIM-104
Patriot, Demir Kubbe ve Arrow devreye sokuldu. Tüm bu sistemlere rağmen
Siyonist rejim, savaşın ilk günlerinde füzelerimizin ancak yüzde 40'ına
yakınının isabet etmesini engelleyebilmiştir. Ancak savaşın son günlerinde
füzelerimizin yüzde 90'ının hedefe isabet etmesi, hem bizim tecrübemizin
arttığını hem de karşı tarafın savunma gücünün azaldığını, bu eğilimin devam
etmesi halinde üstünlüğün kesinlikle İran İslam Cumhuriyeti silahlı
kuvvetlerinin elinde olacağını gösteriyordu.”
İran Savunma Bakanı sözlerini şöyle tamamladı: “Savunma
diplomasisi, dost ülkelerle barışçıl askerî ve savunma ilişkilerinin
yollarından biridir. Dost ülkelerle savunma diplomasisi ilişkilerini
sürdüreceğiz; bu çerçevede dünyanın çoğu ülkesiyle iyi temaslarımız var.
Savunma diplomasisi, bakanlığımızın temel stratejilerinden biridir.”
Tasnim’in haberine göre İran Savunma Bakanı ayrıca, yabancı
askeri ataşelerin katıldığı Savunma Sanayii Haftası anma töreninde yaptığı
konuşmada, İran İslam Cumhuriyeti'nin resmi takviminde Milli Savunma Sanayii
Günü olarak belirlenen 22 Ağustos'a atıfta bulunarak şunları söyledi: “Savunma
sanayii, bugün öz güvene, azme ve İslami-İran öğretilerine dayanan ve Yüce
Lider'in bilge rehberliğinde, ulusal güvenlik ve otoritenin temel direklerinden
biri haline gelen yerli bir sanayidir.”
ABD’nin yanı sıra bazı Batılı ve bölge ülkeleri de Siyonist
rejimin önleme ve savunma operasyonlarına aktif şekilde katılım sağladı
İran Savunma Bakanı, 12 günlük dayatılan savaş ve bölgedeki
son gelişmelere işaret ederek şöyle dedi: “Siyonist rejim, savaşın
başlangıcından itibaren ABD’nin kapsamlı siyasi, istihbari, askeri, operasyonel
ve silah desteğinden yararlandı ve nihayetinde ABD bu saldırı operasyonuna
doğrudan katılım gösterdi. Biz tamamen biliyoruz ki ABD’nin yanı sıra bazı
Batılı ve bölge ülkeleri de Siyonist rejimin önleme ve savunma operasyonlarına
aktif şekilde katıldılar; oysa biz, ABD’nin gayrimeşru yaptırımları nedeniyle
yalnızca kendi iç imkânlarımıza dayanmak zorundaydık.”
Emir Nasirzade sözlerine şöyle devam etti:
“Gerçekte biz ABD tarafıyla müzakere halindeyken ve altıncı tur görüşmelerin
Maskat’ta sürdürülmesi kararlaştırılmışken, Siyonist rejim ABD’nin desteğiyle
13 Haziran sabahı askeri ve terörist operasyonların birleşimi niteliğinde hava
ve füze saldırılarına başladı. Bu saldırıların başlangıcında bazı üst düzey
askeri komutanlar ve bilim insanları, aileleriyle birlikte dinlenme yerlerinde
hedef alınarak şehit edildiler.”
İran Savunma Bakanı, Siyonist rejimin bu alçakça ve korkakça
saldırıya İslam Cumhuriyeti’nin hızlı bir yanıt vereceğini beklemediğini
belirterek şunları ekledi: “Korkak Siyonist rejimin aksine, ki o askeri
komutanları, bilim insanlarını, masum kadın ve çocukları, altyapıyı, sivil
sanayi merkezlerini, konutları, sağlık merkezlerini, yardım güçlerini,
hapishaneleri ve ulusal medyayı hedef aldı; İran İslam Cumhuriyeti füze
hedeflerini işgal altındaki topraklarda esasen askeri merkezler, özellikle hava
üsleri, istihbarat merkezleri, araştırma kurumları (örneğin Weizmann
Enstitüsü), Beerşeba’daki kontrol ve komuta merkezi, Mossad binası ve Savunma
Bakanlığı olarak seçti. Bu merkezler, bu rejimin iran’a yönelik saldırı
operasyonlarında önemli bir rol oynamışlardı.”
* Savaşın sonlarına doğru fırlatılan füzelerin yüzde 90’ı
hedeflerine isabet etti
Emir Nasirzade, Siyonist rejimin ağır haber sansürüne ve
hasarın boyutu ile yerlerinin ifşa edilmesinden duyduğu korkuya dikkat çekerek
şunları söyledi: “İran İslam Cumhuriyeti saldırılarını iki bölüm halinde, füze
ve İHA operasyonları şeklinde ya da bunların birleşimi olarak planladı ve icra
etti. Bu operasyonlar kademeli olarak daha geniş kapsamlı ve daha hassas
biçimde gerçekleştirildi. Savaşın başlarında atılan füzelerin yaklaşık yüzde
60’ı Siyonist rejimin ve destekçilerinin savunma katmanlarını aşarken, bu oran
savaşın sonlarına doğru ve son saatlerde artış gösterdi ve savunma sistemlerine
ciddi zarar verildikten sonra fırlatılan füzelerin yüzde 90’ı hedeflerine
isabet etti.”
İran Savunma Bakanı, bu çatışmada bir tarafta ABD ve bazı
Avrupa ülkeleri gibi destekçileriyle birlikte Siyonist rejimin bulunduğunu,
diğer tarafta ise 40 yılı aşkın süredir yaptırımlar altında bulunan ve tamamen
yerli savunma sanayisinin kabiliyetlerine dayanan İran İslam Cumhuriyeti’nin
yer aldığını vurguladı.
Emir Nasirzade, ABD’nin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu
gözetiminde bulunan İran İslam Cumhuriyeti’nin barışçıl nükleer tesislerine
yönelik saldırısını, Birleşmiş Milletler Şartı ve NPT Antlaşması’nın tüm
hükümleriyle çelişen bir eylem olarak nitelendirdi. Bu saldırı, aslında bir
daimi Güvenlik Konseyi üyesinin bağımsız bir ülkenin toprak bütünlüğüne ve
ulusal egemenliğine yönelik açık bir saldırısıydı. Ne yazık ki, BM Güvenlik
Konseyi de dahil olmak üzere uluslararası kurum ve kuruluşlar, ABD’nin nüfuzu ve
bazı Avrupalı güçlerin özellikle de Konsey’in Avrupalı üyelerinin desteği
nedeniyle bu saldırılar karşısında herhangi bir tepki göstermemekle kalmadılar,
aksine bu rejimi saldırılarını sürdürmeye teşvik ettiler.
* Sınırlı sayıda füze (14 füze) ile Al-Udeyd üssüne
saldırdık / Üste konuşlu bazı radar tesisleri tamamen imha edildi
İran Savunma Bakanı şöyle devam etti:
“İran İslam Cumhuriyeti, ABD’nin açık ve doğrudan şekilde Siyonist rejime
destek vererek savaş sahasına girdiğini ve barışçıl nükleer tesislere
saldırdığını gördüğünde, en yüksek derecede itidal göstererek ve savaşın bölge
ülkelerine yayılmasını önlemek için, bölgede ABD’ye ait geniş hedef bankasına
sahip olmasına rağmen, yalnızca bu ülkenin bölgedeki en büyük üslerinden biri
olan Al-Udeyd’i sınırlı sayıda füze (14 füze) ile vurdu. Zamanla ortaya çıktı
ki atılan nokta vuruşu füzeler, Al-Udeid üssünde konuşlu bazı radar tesislerini
tamamen imha etti.”
* Tekrar saldırı olması halinde İran’ın yanıtı çoklu,
çeşitli, sürpriz, acı verici ve hesap dışı olacaktır
Emir Nasirzade, İran İslam Cumhuriyeti’nin ilkelerine ve
tutumlarına bağlı kalarak, savaşın başlatıcısının uluslararası toplum
tarafından cezalandırılması gerektiğini ve son yanıtın İran tarafından
verilmesinin şart olduğunu vurgulayarak ateşkes talebini kabul ettiğini
belirtti ve “Gerçekte İran İslam Cumhuriyeti, bölgede krizin ve savaşın
yayılmasını önlemek amacıyla ateşkes talebine onay verdi; ancak bizim Siyonist
rejime ve onun destekçisi ABD’ye, verdikleri taahhütlere uymaları konusunda
hiçbir güvenimiz yoktur. Eğer karşı taraf maceracılık ve kötülüklerine devam
ederse, bu kez İran’ın cevabı, düşmanın zayıf noktalarını iyi bilerek, çoklu,
çeşitli, sürpriz, acı verici ve hesap dışı olacaktır.” açıklamada bulundu.
İran Savunma Bakanı şöyle ifade etti: “Bu savaş bir kez daha
dünya devletlerine ve milletlerine, uluslararası sistemde hâlen zorbalık
yasasının hüküm sürdüğünü, bazı büyük güçlerin iddia ettikleri normlara bağlı
kalmadıklarını ve uluslararası kurumların da barışı korumaktan ziyade bu büyük
güçlerin ellerinde bir araç olduklarını gösterdi.”
Emir Nasirzade, bölgenin güvenlik ve istikrarına vurgu
yaparak şunları söyledi:
“Diplomasi ve diyalog, barış ve istikrarın sağlanmasının tek yoludur. İran
İslam Cumhuriyeti, bölgede ve dünyada ortak barış, güvenlik ve refahın yalnızca
çok taraflı işbirliğinin geliştirilmesi ve ABD’nin tek taraflılığını ve şeytani
Siyonist rejimi dizginlemeye yönelik siyasi, ekonomik ve güvenlik
mekanizmalarının güçlendirilmesiyle mümkün olduğuna inanmaktadır. Bu bağlamda
Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ve Avrasya Ekonomik Birliği gibi çok
taraflılığa dayalı mekanizmaların geliştirilmesi, üyelerine geniş faydalar
sağlamakla kalmayıp uluslararası sistemi de ABD’nin ekonomik ve güvenlik
alanındaki tek taraflılığının yol açtığı kargaşa ve zararlardan
kurtarabilir.”
* İran, bölgedeki barışın tesisi için her türlü adil ve
gerçekçi plan ve öneriyi memnuniyetle karşılamaktadır
İran Savunma Bakanı, Siyonist rejimin devlet terörizminin
bir sembolü olarak, çok sayıda savaş suçu ve soykırım geçmişiyle daima
bölgedeki güvensizlik ve istikrarsızlığın kaynağı olduğunu belirterek şunları
sözlerine ekledi: “İran İslam Cumhuriyeti, bölgedeki barışın sağlanması ve
hayati çıkarları ile karşılıklı güveni teminat altına alacak işbirliklerinin
tesis edilmesi yönünde her türlü inisiyatife, adil ve gerçekçi plan ve
önerilere olumlu yaklaşmaktadır.”
Emir Nasirzade şöyle dedi: “Bugün savunma sanayii ve
özellikle askeri ürünlerin tasarımı, inşası ve üretimindeki ortak çalışmalar,
ülkeler arasında bir bağ noktası haline gelmiş ve askeri işbirliğinin en üst
düzeylerinden biri olarak kabul edilmektedir.”
Son olarak, İran İslam Cumhuriyeti’nde savunma sanayii ve
teknolojilerinin kesin ve etkili caydırıcılık stratejisi çerçevesinde,
düşmanların ihtiras ve tehditlerine karşı ulusal güvenliği sağlama yolunda
şekillendiğini vurgulayan Emir Nasirzade şöyle konuştu: “Bölge ülkelerine
mesajımız; karşılıklı anlayış, diyalog, saygı ve güven inşası yoluyla barış,
güvenlik, ortak refah ve ekonomik kalkınmadır.”