İnsanın ırkına, dinine, mezhebine, meşrebine, yakınlığına,
uzaklığına binaen karar vermediler. Liyakati esas aldılar. İnsana, millete ve
devlete fayda sağlayanları baş tacı ettiler. Cesarete, dürüstlüğe, adalete,
rahmete kıymet verdiler. Bu hasletleri ödüllendirdiler. Tekelciliği tüm
kötülüklerin kaynağı olarak idrak ettiler. Tekelciliğe, mutlak hegemonyaya
tamah edenleri Allah’a şirk koşmakla eşit tuttular. Sevgi ve mal paylaştıkça
büyür temel itikadının tohumunu ektiler, şeceresinin meyvesini hep birlikte
yediler. Ama ve lakin insan merkezli Mübarek Şecere yalnız değil. Sadece onun
meyvesinden beslenenlerin dünyasında değiliz. Onu yalnız bırakmayan, zıttı olan
aslında var olmasına yarayan Melanetlik Şecerenin meyvesinden beslenenlerin de
alemindeyiz.
SAFFIN SAVAŞI
Zira kötülük olmasaydı iyi olanı nasıl idrak edecektik? Gece
olmasaydı gündüzün kıymetini nasıl bilecektik? Şer olmasaydı hayrın faydasını
nasıl öğrenecektik? İnsan olmasaydı İblisi nasıl tanıyacaktık? Saffın Savaşı
iki sınıfın, safın savaşıdır. Bir tarafta medeniyet projesini inşa etmek ve
korumak isteyen insan, öbür tarafta tekelci hegemonya hedefleyenlerin hizmet
ettiği insanı insanlıktan çıkaran iblisin projesi. Parçası olduğumuz ve hatta
merkezinde yer aldığımız Bereketli Hilal Coğrafyasını medeniyetler beşiği yapan
en temel fikriyat, ya hep beraber ya hiçbirimiz felsefesini bir tunç yasası
olarak kabul etmeleri ve uygulamalarıdır. Melanetlik Şecerenin meyvesi tekelci
olmanı, tekelci hegemonya için çırpınmanı tavsiye eder. Bunun sana kudret,
saltanat, zenginlik, saygı, itibar, vakarlık sağlayacağını, buna ulaşmak uğruna
tüm habis araç ve yolların mubah olduğunu enjekte eder.
TEKELCİLİK MEDENİYET KURAMAZ
Tekelcilik sana hanedanlıklar, devletler ve hatta
imparatorluk kurmanı sağlayabilir. Şan, şöhret, kudret, şatafat ve devasa
zenginlik sunabilir. Ama ve lakin bir medeniyet projesi olamazsın. Devletin
insan gibi bir hayat çizelgesine sahip olduğu fikriyatı da yabana atılamaz.
Doğar, büyür, zirve yapar sonra gerileyerek tarihi misyonunu tamamlar ve ölür.
Bir medeniyet projesi sonucu inşa edilen devletlerin de barbarların
saldırıları, sirke misali içinde üreyen kurtların kemirmesi ve nefsin taşıdığı
“habis” tamahlara meyil sonucunda yıkıldıkları maruftur. Ama ve lakin baki ve
daim olan, İnsana yakışır tek devlet medeniyet projesini söylem ve eylemde
tüzük, program ve temel amaç edinmiş olan devlettir.
Daha bariz örneklerle arz edelim; Saddam’ı Irak’ta,
Kaddafi’yi Libya’da, Esad’ı Suriye’de yıkan en önemli sebep
medeniyet projesinden uzaklaşılmasıdır. Saddam döneminde Irak varlıklıydı.
Eğitim, hastaneler ucuz veya bedavaydı. Üreten bir ülkeydi. Ancak medeniyet
projesinin en önemli prensibi olan insan ve millete zarar vermediği sürece,
üretene, sanayiciye, esnafa, çiftçiye hizmet ettiği sürece fikri hür, vicdanı
hür, irfanı hür, itikadı hür bir millet inşa edemedi. Yapıcı eleştiriye dahi
tahammül edilmedi. Övülmek, alkışlanmak ve pohpohlanmak teşvik edildi.
Askeri-siyasi-finansal gücüne itimat etti. Gelir gelmez Suriye’ye Mısır’a
düşman oldu. İran’a saldırdı, yıllarca savaştı. Eski müttefiki ve dostu Körfez
Arap ülkelerine saldırdı, Kuveyt’i işgal etti.
NAMUSLULAR CESARETLİ OLMALI
İsrail, ABD veya İngiltere şüphesiz
ki Irak’ın, Libya’nın, Suriye’nin parçalanması ve yıkımında başat aktörlerdir.
Şüphesiz ki sahip oldukları askeri kudret ve teknolojik imkânlar herhangi bir
ülkeye ciddi yaralar açar. Şüphesiz ki, bu güçlere direnen cephenin birlik ve
beraberliği sağlayamamış olması, direniş cephesini yalnız bırakmış olması,
bencil davranarak sıranın kendisine gelmesini bekliyor olması şer cephenin
zaferine zafer katmıştır. Hani demiş ya Abu Zer El-Gaffarı, namuslular en az
namussuzlar kadar cesur olmalıdır. Namuslular namussuzlar kadar cesur
olamadıkları için şüphesiz ki büyük bir facia ve bedel ödenmiştir. Ancak
kapısız, penceresiz, iç cephesi yumuşak, korkuyla yetişmiş, yalaka edebiyatıyla
terbiye edilmiş kalenin çökmesi daha kolaydır. Ve bundan mütevellit Asurların,
Babillerin, Sümerlerin, Akadların, Gılgamış’ın medeniyet projesinin yurdu Irak
Saddam döneminde bir medeniyet projesi olamamış ve yıkılmıştır. Benzer
hikâyeleri medeniyet projelerin anavatanı olan Suriye’de de yaşadık. Yunan ve
Roma medeniyetlerinin kaynağı olan Şam bugün en karanlık dönemlerini yaşıyor.
Libya’da da şahit olduk.
2011 ÖNCESİ VE SONRASI
Ancak gelenlerin iblisin şer projesinde askerler olması
gidenleri aklamıyor. Gelenlerin azılı katil ve medeniyet düşmanları olması
gidenleri medeniyet proje sahipleri yapmıyor. Aksine gelenlerin gelmesine imkân
sunan koşulları yaratan, medeniyet projesini koruyamayan ve geliştirmeyen
başarısız idareciler yapar. Netanyahu Filistin’de, Lübnan’da, Suriye’de
istediği gibi cirit atıyor. Ancak bu kudret bir medeniyet projesi inşa etmiyor.
Etmediği için de bir gün Hitler gibi anılacak. Şimdiki Türkiye de bir medeniyet
projesi olmaktan uzaktır. 2011 öncesi Erdoğan saltanatı ve Türkiye’sini bugünün
Türkiye kefesi ile kıyaslayın. Yarar-zarar muhasebesi yapın. Hangi dönem Sayın
Erdoğan ve Türkiye’nin hayrınaydı?
Bundan en çok on sene sonra belki de çok daha yakın bir
zamanda Sayın Erdoğan’ın saltanatı son bulduğunda 23-25 yıllık iktidarı nasıl
anılacaktır? Devletin partizanca yönetilmediği söylenecek mi? Liyakat ve ilim
erbabına ehemmiyet verildiği savunulacak mı? Tarıma, esnafa, üreticiye,
sanayiciye zenginlik kattığı iddia edilecek mi? Türkiye’ye bir medeniyet
projesinin mimarı mı yoksa Türkiye’yi faciaya sürükleyen projenin mimarı olarak
mı anılacak? Bu muhkem sona gelmeden insanı yaşatın ki devlet yaşasın. İnsanın
ırkına, dinine, mezhebine, meşrebine, yakınlığına, uzaklığına binaen karar
vermeyin. Liyakati esas alın. İnsana, millete ve devlete fayda sağlayanları baş
tacı edin. Cesarete, dürüstlüğe, adalete, rahmete kıymet verin. Bu hasletleri
ödüllendirin.
Tekelciliği tüm kötülüklerin kaynağı olarak idrak edin.
Tekelciliğe, mutlak hegemonyaya tamah edenleri Allah’a şirk koşmakla eşit
tutun. Sevgi ve mal paylaştıkça büyür temel itikadının tohumunu ekin, İnsanı,
devleti ve milleti rahmet ve medeniyet şeceresinin meyvesi ile besleyin. NATO
ve emsali örgütlerden, devletlerden medet ummayın. Bu projenin askeri olarak ne
kadar medeni, demokrat, özgürlükçü ve insan sevgisiyle dolu olduğunuzu iddia
etseniz de bir medeniyet projesi inşa edemezsiniz. Bir medeniyet projesi olarak
doğan İslam’ı tekelci hegemonya ile katleden Muaviye ve ecdadına hitaben
konuşan torun Hz. Ömer Bin Abdülaziz’in nidasıyla noktalayalım: Bugüne kadar
hayır işledinizse yeter olsun, yok eğer şer işledinizse o da yeter olsun.
aydınlık