Kur’ân’da Yargı Hükümleri

GİRİŞ: 02.07.2024 09:53      GÜNCELLEME: 02.07.2024 09:53
Rasthaber -  Halk arasında meydana gelen sorunlu ve ihtilaflı durumlarda hüküm vermeyle ve ilâhî genel kanunları uygulamayla ilgili olarak Allah Teâla şöyle buyuruyor:

 

Hayır, öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çeliştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.1

 

Yukarıdaki ayette Allah Resulü (s.a.a) için sadece hüküm verme hakkı sabit olmamış, onun hakemliğini ve hüküm vermesini kabul etme ve buna gönül rızasıyla razı olma, imanın şartı olarak beyan edilmiştir. Ve şunun altı da çizilmiş, önemle tekit edilmiş ve bir yemin ile de vurgulanmıştır:

 

Halk, ihtilaflarında seni hâkim olarak kabul etmeli ve sen hüküm verdikten sonra, içten üzülüp rahatsız olmamalı ve verdiğin hükmü gönül rızası ve istekle kabul etmelidirler; bu suretin dışında gerçek anlamda mümin olamayacaklardır.

Gerçek mümin, hakkının zayi olduğuna ihtimal verse de İslam mahkemesi, aleyhine karar verdiği zaman hükmü kucaklayarak kabul eden kimsedir. Çünkü hâkim yargılama kıstaslarına ve zahire göre hüküm vermektedir. Bu anlamda Hz. Peygamber (s.a.a) bile: “Ben, sizin aranızda şahitlik ve yeminlere göre hüküm veriyorum."2 diye buyurmaktadır.

 

Yalan şahitlik yapan veya şahitliğinde yanılan bir kimsenin zahirde adaletli ve güvenilir görünmesi ve şahitliğinin kabul edilmesi mümkündür. Eğer hâkimin verdiği hükme gerçeğin aleyhine dahi olsa teslim olunmazsa, taş üstünde taş kalmayıp düzen alt üst olur. Kur’ân’ın kısas, diyetler ve diğer ceza hukukuyla ilgili meseleler hakkındaki hükümleri İslam’ın önemli bir şekilde siyasete, yönetim işlerine ve toplumsal meselelere müdahale ettiğini gösterir. Bu anlamda İslam çok öteye gitmiş ve bazı durumlarda fesat çıkaran ve suçlu kimseler hakkında, ceza hukukunun uygulanmasını öngörmüş ve özel bir şikâyetçinin olmaması durumunda bile hâkimin bunu uygulamasına izin vermiştir.

 

Gerçekte böyle durumlarda ilâhî hukuk ve ceza kanunları çiğnenmiştir. Bu tip durumlarda bazen öngörülen cezalar, çok ağır ve zordur; bazıları açısından günümüzde kabul edilmesi oldukça güçtür. Mesela Kur’ân, İslam toplumunda kadın ile erkek arasında meşru olmayan bir ilişki olması ve bunun dört adil şahitle hâkime ispatlanması durumunda, bu şahısların her birine yüz kırbaç vurulmasını emretmiştir. Burada hâkimin duygusal olarak tesir altında kalmaması ve bu şahıslara acımamasıyla ilgili olarak Kur’ân özellikle vurguda bulunmuştur:

 

Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer kırbaç vurun. Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah’ın dini(ni uygulama) noktasında sizi bir acıma tutmasın...3

Şüphesiz böyle bir cezanın uygulanmasıyla şahsın onuru incinmektedir; ancak toplumun temizliği korunmaktadır. Aynı şekilde Kur’ân, hırsızlık hakkında şöyle buyurmaktadır:

 

Hırsız erkek ve hırsız kadının, (çalıp) kazandıklarına bir karşılık, Allah’tan, tekrarı önleyen bir ceza olmak üzere ellerini kesin. Allah, üstün ve güçlü olandır, hikmet sahibidir.4

 

Kur’ân-ı Kerim, toplumun düzenini korumak ve çıkarlarını temin etmek için hüküm verme makamını, kanunları düzenlemeyi, ceza hukukunu ve kınama cezalarını uygulamayı Allah Resulü'ne verilmiş haklar olarak saymaktadır. Kur’ân’da geçen, Peygamber ve Ehlibeyt İmamları'ndan geldiği kesin olarak bilinen hadislere müracaat eden insaflı bir kimsenin, İslam’ın siyasi ve içtimai alanlardaki meselelere müdahale ettiğine dair bir şüphesi kalmayacaktır. Bazı kimseler ise inat yüzünden gözlerini bu hakikati görmemek için kapatıyorlarsa, bu onların güneşin ortalığı gün gibi aydınlattığı bir durumda gözlerini kapatan ve güneşi inkâr eden kimselere benzediğini gösterir.

--------------------------------------------

1- Nisâ \ 65

2- Vesailu’ş-Şia, c.29, s.232

3- Nur\2

4- Mâide\38

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM